Abdullah Öcalan; 1999 yılında Nairobi'de -CIA'nın emriyle- Kenya güvenlik birimlerince yakalanması sonrasında, 15 Şubat 1999 günü Türk güvenlik görevlilerine teslim edilerek,Türkiye'ye getirildi.
28 Nisan 1999'da, Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesine göre; vatana ihanet suçu gereğince hakkında idam cezası istendi.
29 Haziran 1999'da "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçuyla idama mahkûm edilse de, Avrupa Birliği uyum yasaları gereğince, cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi. Günümüzde İmralı Cezaevi'nde hapis yatmaktadır.
Köşe yazıma konu olan bu kişinin, 70'li, 80'li yıllarını az çok biliyorsunuz. 90'lı yılların neredeyse tamamı da Suriye'de geçti.
70'li yılların sonunda PKK'yı inşâ ederken, yanında- yamacında kim varsa, bugün; ya koşulsuz itaat içindedir, ya da hayatta değildir. Bildiğimiz son örneği Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Söylemez'dir.
Öcalan; önce idama ve sonra da ömür boyu hapse çarptırılırken, yanında bir kişi dahi yargılanmamıştır.
Bu gün şahsî cep telefonları aynı bazdan sinyal alan kişileri, en vahim suçlarla itham ederken, dün Öcalan tek başına muamele görmüştür. O zaman akıl alır gibi olmayan bu durum, şu anda çok net anlaşılmaktadır.
İmralı'ya ilk kimler geldi, misafir olarak listem yok.
 Ama tutanaklara kadar düşmüş, Ergenekoncu bir subaydan bahsediyor Önder Apo! "Sen şiddeti düşürme, geriletme, AKP'yi hâl edelim, sonra da anlaşalım." diyordu bu Subay.
O yılları, şiddeti yaşadım, biliyorum. Hele AKP'yi PKK marifetiyle yerle bir etme hevesi çoşmuştu, 2006-7 yıllarında. Bazı Mülkî ve Askerî Erkan çukulata ve viskiyle süreci yakınen izliyorlardı. Hatta bazen de, izlemekten öteye geçip, fail oluyorlardı.
Her nedense o yol tutmadı, yürümedi. Sözde Ergenekon Terör Örgütü operasyonlarına bağlayabiliriz belki de.
Zaten o kadrolar; viski şişelerini kaldırdılar, çikolatanın yerini hurma aldı. Şimdiki muktedirlerle, müttefikler. Hatta maddi/manevî cellat.
Bu sırada, muhtemelen 2005 yılında, İmralı'da başka bir hukuk inşâ oluyordu. "Kürt Özgürlük Hareketi" Mezopotamya’nın tamamında yeniden dizayn oluyordu. İster legalleştirme, ister Paralel Devlet deyin. Yasamasıyla, yürütme ve yargısıyla yine ve yeniden.
Hizbullah'ın Manifestosunu kaleme alanlar; o günlerde Kürdistan Topluluklar Birliği-KCK'yı kaleme alıyorlardı.
Belki de, şu son 10 yılda olan şiddetin fikrî veya esinlenme kaynağı, mesulu: üst 2 paragraftaki çalışmadır. Bu çalışmanın tüm tarafları, Abdullah Öcalan'la birlikte sorumludur. Suçludur.
1999 Şubat'ına kadarki suçlarından yargılanmış ve hüküm giymiş Önder Apo(!); 1999 Mart'tan itibaren, kamunun imkan ve kabiliyetleriyle de,  daha da vahim suçlar işlemiştir. İşlemeye de devam etmektedir. Ne Kandil, ne hdp, milim sapmamıştır emirlerinden. Önderliğin(!) konumu tartışılmazdır. Tartışan da; ölür/ölüyor zaten.
Abdullah Öcalanın 3 korkusu vardır: Suikast, Darbe ve Yargılanmak.
E hadi buradan kendisine seslenelim: Sayın Abdullah Öcalan yargılanacaksınız!; 1999 yılından sonraki suçlarınızla ilgili. 
Ama emin olun ki; sanık bölümünde tek başınıza oturmayacaksınız,-ısrarla işaret buyurduğunuz gibi- !