Herkese merhaba.

Bu yıl bana öyle bilinçli geldi ki! Ruhum, aklım, kalbim tüm hücrelerimle yaşadığımı hissetmeye başladım. Tabi ki bunda yeni deneyimlerimin etkisi hayli fazla. Ama özellikle beni kendime getiren “kaybetme korkum” oldu. Daha önce bahsetmiştim ikinci kızım doğduktan sonra bir hafta yoğun bakıma alındı. Bilemezdim beni böyle bir duygunun hem dimdik ayakta tutacağını hem de dokunsalar dağılacağımı...

 

Ona bir şey olursa nasıl yaşardım bilemiyorum ve bilmek de istemiyorum. O minicik kuvözde her yerinde kablolar bağlı bir şekilde görmek ve bu duyguyu size anlatabilmek o kadar zor ki. Şu an bile boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor. Beş dakika görebilmek için yirmi dört saat bekledim. Yoğun bakım ünitesinin önünde nöbet tuttum. Kendimi acındırmaya bile çalıştım. Sırf bir dakika görebilmek için.

 

Güçlü olmak zorundaydım. Hem hastanede yatan kızım için, hem de evde beni bekleyen büyük kızım için. Bundan sebep benim ayakta durmam gerekiyordu. İki günlük ameliyatlı olarak evimde çorbamı yaptım. Büyük kızımın karnını doyurdum. Evimi temizledim. Aklım küçük kızımda dakika başı telefona baktım; arasalar da çıkarıyoruz desinler diye... Onlar aramadı. Biz de çıkaramadık.

 

Beni ayakta gören iyiyim zannetti. Oysa darmadağınıktım ve kendimi toparlayamıyordum. Bildiğim tek şey ise kaya gibi sert olmalıydım. Dayanmalıydım. Kapıp koyvermemeliydim. Sandılar ki evde iki çocuk olunca annenin ihtiyacı olurdu yardıma. Yanıldılar. Oysa bir tek telefona bile muhtaç oluyor insan. En yakınım, dostum, kız kardeşim gibi dediklerin bile ne güzel yanıltıyor seni sen bile şaşıyorsun. Sarıldığım tek şey büyük kızım ve eşim oldu. Bu bir haftada bazı şeylerin ne derece önemli, nasıl kıymeti olduğunu gözüme soktu bu hayat. Beni bir silkti ve kendime getirdi.

 

Bu saydıklarımdan ötürü kızım hastaneden çıkınca kimseyi görmek dahi istemedim. Yanımda kimse yoktu, o gelince de olmasına gerek yoktu. Lohusalık sendromu dedikleri olayı bir bir yaşadım. İnanmıyordum öyle bir şeye ama gerçekten varmış. Benim gibi hala inanmayanlar ve çok bilmiş büyüklerimiz “yok be öyle bir şey” diyor hala. Nasreddin Hoca’nın çok güzel bir lafı var. Genelde her şeyde söylerim ben çünkü her duruma uyuyor. Hoca bir gün eşekten düşüyor. Yanına gelenler bir şeyin var mı hocam diye soruyor. Hoca diyor ki bana eşekten düşmüş birini getirin. Benim halimden o anlar. Yani kısa ve öz yaşamayan anlayamaz. Herkesin acısı kendine büyük. Herkesin duygusal yönü farklı.

 

Hayatımı ikiye bölen bu olay bende köklü değişikliğe gitmeye zorladı. Hayatımdaki öncelik sıramı düzenledim. İnsanlara sadece Allah yaratmış diyerek bakmayı öğrendim. Fazla anlam yüklemeye gerek olmadığını gördüm. Evimin kapısından girdikten sonra el alemi dışarıda bırakmayı öğrendim. Geç oldu ama güç olmadı. Evlatlarım arasında asla bir ayrım yapmadım. İkisi de canımın canı. Ayırt etmem mümkün değil. Sadece biri şu an korunmaya muhtaç. Diğeri kendini kurtardı gözüyle bakıyorum.

 

33 yaş.

Ne çok geç ne çok erken bazı şeyler için. 33 yaşında olgunlaştım ben. O uçarı, agresif, huysuz bir kız geride kaldı. Evet agresiftim, sinirliydim ve verdiğim değerin karşılığını göremeyince öfkeleniyordum. Haksızlığa gelemiyor ve illaki didikler dururdum tüm olayları. Ve bir kişinin bir hatası bende çığ olur geçmişi de kurcalardım.

 

Şimdi öyle güzel gülüp geçiyorum ki. Sağlıklı mıyım? Kızlarım iyi mi? Eşim yanımda ve mutlu muyuz? Tüm bu sorularımın yanıtı evet. Hem de koca bir EVET! Gerisi şu an dipnot değerinde emin olun. Peki ben bunları neden anlattım. Anneler Günü. Anne olmak büyümek demekmiş. Kimsenin elinden tutmaması, her zorlukla tek başına mücadele etmek demekmiş. Evladının bir bakışından ne istediğini anlamak demekmiş. Ruhlarını okşayabilmek demekmiş. Anne olunca anlarsın dediklerini bir bir anlamakmış. Biz anneler bu kadar kalabalık ve bu kalabalıkların içerisinde o kadar yalnız kalıyoruz ki! El alem olmasa da olur noktasına geliyorsun bir yerden sonra.

 

Annemin bir lafı vardır; el alem ile anca düğüne bayrama gidilir diye. Ne kadar haklı! Nasıl güzel bir lafmış. Onlarla düğüne bayrama gidin ve evinizin kapısından içeri sokmayın. Sonucu vasat insandan nasihat dinlemek olur. Yetmez başkaları ile de aranızı bozarlar. Kolay lokma olursunuz. Gaza gelir fevri çıkışlarınızla yapmak istemediğiniz, pişman olacağınız işleri de yaparsınız. Farkında olmadan. Siz kötü duruma düşerken el alem karşında çekirdek çitler. Hayat bu işte.

 

Geçmiş anneler günümüz kutlu olsun. Bilinçli ve farkındalıklı bir hayat diliyorum.