İnsanın yaratılmasının asıl gayesi, bu dünyada yükümlülüklerini ve sorumluluklarını yerine getirerek, Rabbinin rızâsına ulaşıp öteki dünyada kendisine vad edilen cennete kavuşmaktır.

Gerçek hayat, işte bu hayattır. İnsan bu dünyada yaratılışının gayesi, öteki dünyaya yatırım yapmaktır; orayı burada kazanmaktır.

Ahiret hayatını kazanmak bu dünyada başlar Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım. Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın!" Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler.” (Hicr, 28,29,30) konu hakkında Rasûlullah (sav) buyurdular: “Allâh Teâlâ, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir tutam topraktan ya­ratmıştır. Bu sebeple Âdemoğullarının, o topraklara izâfeten bir kısmı kırmızı, bir kısmı beyaz ve siyah, bir kısmı da bu renklerin karışımındaki bir renkte; bir kısmı yumuşak, bir kısmı sert, bir kısmı iyi huylu, bir kısmı kötü huylu olarak dünyâya gelmiştir.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 16; Tirmizî.)

Cenâb-ı Hak, imtihan maksadıyla yarattığı dünya hayatını zıtlar üzerine tesis etmiştir. Bu sebeple güzel de bulunacaktır, çirkin de; hayır da bulunacaktır, şer de…

Bu dünyanın bir parçası olarak yaratılan ve bu tezatlar arasında kalan insanoğlu da, kendi nefsine yerleştirilen takva,hayır ve şer duyguları arasında her an imtihandan geçmektedir. Bu sayede kimileri gönül âlemini ve gönül hanesini güzelleştirmekte ve hayra meyletmekte; kimileri de iç dünyasını çirkinleştirerek şerrin, yani kötülüğün bendesi hâline gelmektedir.

Dünya hayatının geçici olduğunu hatırlatıyor,eğer bu âlemde iyiliklerle dolu bir hayat yaşamış isek  ebedi âlemde daha güzel bir hayat yaşayacağımızı,mujdeli,eğer kötülüklerle dolu bir hayat yaşamış isek, bizleri, daha kötü bir akıbetin beklediğini haber veriyor.

Yüce Rabbimiz sonsuz lütuf ve ihsanının gereği olarak insanlığa hidayet yollarını göstermiştir. Allah’ın sevgili kulları ve toplumun güzide insanları olarak seçtiği peygamberleri aracılığı ile de hidayet/mutluluk yolunun mesajını bildirmiştir. Hal böyle iken, ne yazık ki insanların bir kısmı, bu ilahi hitabın muhatabı olduklarını unutmuş, nefsin sınır tanımaz arzularının, şehevi duygularının, dünyevi çıkarlarının esiri olmuşlardır. Hâsılı, Allah’ın “yeryüzündeki halifem" dediği insanoğlu, haktan uzaklaşmış, batılın karanlık sapıklığını tercih etmiştir.İnsan, yaratılış sürecinin ilk devresinde, “bir olan ve her şeyi bir anlam ve maksad üzere yaratan ve O’ndan başka bir Ma’bud bulunmayan”Allah’a kulluk edeceğine dair söz vermiş ve bu sadelik ve safiyetle dünyaya getirilmiştir."İnsan, verdiği sözü ne çabuk ta unutur olmuştur.Allah-u Teala,“Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür" (Adiyat S./ 6) “o çok cahildir”(Ahzab, 72) buyurarak, Yüce Rabbimiz, insanın, yaratılışın ilk evresindeki berraklığını kaybedeceğini, nankörlüğe yöneleceğini, dünya hayatının geçiciliğini ahiretin mutluluğuna tercih edeceğini ve böylece ebedi saadetten mahrum kalabileceğini ifade etmektedir

*

Mevlânâ Hazretleri, insanların içinde mevcut olan bu farklı husûsiyetleri şu şekilde tasvir etmektedir.İnsanın iç dünyasını bir ormana benzetir,ve Orada hayır ve şerrin her çeşidi bulunur der.

Yani Hz Mevlânâ, insanın kendini daha iyi tanıması için bize şu ifadeleri bir ayna olarak uzatır: “İnsan bir ormana benzer. Nasıl ki, ormanda binlerce domuz, kurt, temiz ve pis huylu hayvan varsa, insanın iç dünyasında da her türlü güzellik ve çirkinlik vardır.” Yani insanoğlu yaratılış itibariyle çamurdan yaratildigi için iyilik yada kötülük yapmaya meyillidir demek istiyor.Bize düşen görevler.

Rabbimizin açık uyarılarının yer aldığı Kur’an ayetlerinin koyduğu gerçek hayat prensiplerine uygun bir hayat yaşayalım. Dünyanın geçici hevesleri bizi aldatmasın; müslüman aleminin içinde bulunduğu âsi durum bizleri ümitsizliğe sevketmesin. Yeter ki bizler, boş işler ve heveslerle  oyalanmayalım; çok değerli bir hazine olan ömrümüzü gaflet içinde tüketmeyelim.

Hakkın yolunda, hakikatlerin ışığında İlahi rızaya, yaratılmada gayesi belli olan ebedi mutluluğa kavuşmanın manevi hazzına yönelelim. Yalnız kendimizi değil, aile fertlerimizi, hatta bütün insanlığı ilahi davete yönelmeye ve ebedi bahtiyarlığa yeterki davet edelim. Din,dil,ırk ayrımı yapmaksızın yapmaya gayret edelim.

Ne yazık ki içinde bulunduğuz ve beraber yaşadığımız aleminde yaratılma gayesi belli olan insanlık aleminde boş ve amaçsız yaşayanlara şahit oluyoruz.bunlardan siyah tenli,beyaz,esmer garketmiyor. İyi,kötü  şeytani ruhlu insanlara rastlıyoruz.Yaratıcının yaratma emrine müdahele edemiyoruz "O" bildiği gibi yaratmıştır.Burda önemli olan siyahın,beyazın üstünlüğü değil, Yaratana karşı sorumluluklar konusundaki amacın yerine getirilmesidir.

Bu şerefli sorumluluğun ve şuurun farkında olan bütün  kardeşlerimi en kalbi duygularımla selamlıyor, kendilerine hayırlı ramazanlar hayırlı iftarlar diliyorum

İlahiyatçı yazar Hüseyin Deniz