Ülkemizde 1 Mayıs etkinlik görevini genelde sendikalar üstlenmiştir. Çünkü 1 Mayıs emek ve dayanışma günüdür. Birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günüdür. İşçilerin ve emekçilerin meydanlarda hak aramak amacıyla gövde gösterisi yaptığı bir gündür. Ama gelin görün ki Ordu da bu eylemler aktif olarak gerçekleşememiş, uzaktan kumandalı sendikacılar nedeniyle pasifize edilerek gerçekleşmiştir.

3 ayrı yerde cılız halinde gerçekleşen etkinliklerde işçilerden başka herkes vardı. Herkes vardı derken yoğun bir ilgili kastetmiyorum. Politikacı, memur, öğrenci vs… her zamanki gibi konuşmalar yapıldı, şarkılar söylendi, halaylar çekildi. Hepsi bu kadar.

Sendikacı olarak geçinenlerle yapılan mülakatlarda, bizim genel merkezimiz Ankara da, biz diğer sendikalarla uyuşum halinde değiliz, gibi ayrık sözlerle birlikteliğe balta vurmaktadırlar.

Hükümet yanlısı sendikalar meydanlarda gerektiği kadar görünmemektedirler. Karşıt görüşlü sendikalar ise, bu faaliyetleri siyasal eylem olarak düşünmektedirler. Bu düşüncelerin her ikisi de yanlıştır. Çünkü amaç, gelir düzeyinde adalet istemek, eşit işe eşit ücret istemek, alın terinin kutsallığına inanmak ve hor görülmesini önlemek ve sosyal statüyü geliştirmektir.

1 Mayısın gerçek sahipleri işçilerdir. Bu bayram, alın teri döken emekçilerindir. Hiçbir zümreyi ötekileştirmeden dayanışma gününü bayram tadında meydanlarda kutlamak gerekirdi. Biliyoruz ki başarı için yürekli çıkışlar gerekir. Özlenen yaşam direnç göstererek kendini gösterir. Özgürlükler, her işçinin, emekçinin kendini yönetmesiyle başlar. Ve unutulmamalıdır ki, büyük riskler göze alınmadan, büyük savaşlar asla kazanılmaz.

Sendikacıların paramparça olmaları sadece Ordu ilinde değil, tüm ülkede kendini göstermiştir.

Ordu ilinde, CHP il başkanı ve yöneticiler ile değerli dostum Oktay Tezcan ve sevgili eşini meydanlarda görmek mutluluk verdi bana. Desetkleri önem teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra, CHP belediye encümen üyelerini meydanda görememek hicap ve üzüntü vericidir. Oysa 1 Mayıs gibi etkinlikler partilerin görselliği adına bir canlılık getirir.

İşçi ve emekçilerin neden Taksim meydanında direttiğini biliyor musunuz?

1930 yılında Nakiye Elgün öğretmen, çocuk hakları bildirgesini özgürce ifade etmiştir. Bugün ise 1930 lu yılları arar durumdayız.

Taksim meydanı özgürlükler meydanıdır. Ama sendikaların bölünmüşlüğü, işçiler arasında ayrıma sebep olmuş, işçi ve emekçilerin dirençleri kırılmıştır. Kimi sendikacılar hükümetin isteklerini emir telaki ederek yerine getirirken, kimileri ise direnişlerini özgürce göstermek istemiştir. İşte bu aşamada yine gözyaşı, yine kan, yine tehdit, yine toma, yine gaz devreye girmiştir.

Hükümet, işçisiyle, halkıyla inatlaşırken direnişleri kırmak için yeni yeni yasaklar koymuştur. Bölünmüş sendikacılar yüzünden direniş Ordu ilinde olduğu kadar ülke genelinde de sönük geçmiştir. İstanbul ve Ankara da, Türk polisi, Türk askeri işçi ve emekçilere hunharca saldırırken, Ordu ilinde mütevazı kalınmıştır. Buna rağmen Ordu ilinde de bazı konuşmacılar polisimizi rencide etme tavırları gütmüştür. Oysa son yıllarda ilimizde polisin olumlu ve ılımlı tutumları alkışa değer kılmaktadır. Hükümetin, kılıcı gibi davranan polislere yuh yuh çekiyorsak, Ordu ilinde de alkış tutmayı bilmeliyiz.