Eğer, Osmanlı Venedik'in parasal gücünü anlamış olsaydı, günümüz "dünya para imparatorluğu" Türkiye'de kurulmuş olurdu. Makalenin ilerleyen bölümlerinde bu konuyu daha iyi anlayacağız.
Batı Roma'nın yıkılması, Genaraller döneminde başladı. İmparator vergi toplayamıyor, askeri harcamaları yeterince karşılayamıyordu. Kiliseye dokunamıyordu. Parası olan zenginler, imparatordan korkusuna altınlarını saklıyordu. Latifunda denilen büyük çiftlik sahipleri, yönetimden korkuyor ve paralarını saklıyordu.
Kötü ve hukuksuz yönetim olduğu zaman önce altın kaybolur. Ünlü şair Virgil "altın kaplardan şarap içerdik, Roma'nın altınları nerede" diye soruyordu.
Roma'da altın saklanmıştı. 476 yılında Roma'yı talan eden Kuzeyin Barbarları Roma'da altın arıyordu.Bulamadılar, altının Afrika'ya taşındığına inanıp, Afrika Kıyılarına çıkarma yaptılar.
Roma yıkıldı. Roma'nın Altınlarını saklayan zadeganların torunları 697 yılında Venedik'i, Bizans'tan para ile satın aldılar. Eski Roma yönetimine benzer, yeni bir Cumhuriyet kurdular. Bu Cumhuriyetin sınır kavramı yoktu. Gücü paradan kaynaklanıyordu. Tam 1100 yıl yaşadı.
Venedikliler, Ege ve Akdeniz'in her tarafına, Karadeniz'de Kırıma "Ticaret Kolonileri" kurdular. Yerel iktidarlardan küçük kaleleri satın aldılar ve bu kaleleri ticari mal depolarına dönüştürdüler. Deniz aşırı ticaret sayesinde dünya ticaretine egemen oldular.
Venedikliler, nerede hangi mal daha değerli ise onu oraya taşıyıp para kazanıyordu. Kazandıkları paralar ile kalelerini korunaklı duruma getirdiler. Her bir kale adeta, Venedik'in gücünü ve kuvvetini gösterir hale geldi.
Deniz ticaretindeki yolları korsanlardan korumak için, muazzam bir donanma kurdular. Daha da önemlisi Papa ile iyi geçindiler. Kazandıkları paradan Papa'ya haraç vermeyi ihmal etmediler.
Papayı ikna ederek, 4. Haçlı seferlerini Bizans'a yönelttiler. Amaçları Bizans'ın zenginliklerini yağmalamak idi. 1204-1261 yılları arasında İstanbul'da Latin Devletini kurarak Bizans'ta ne kadar değerli nesne varsa Venedik'e taşıdılar. 900 ton altın, bir o kadar gümüş, değerli ikon ve taşınabilir ne varsa hepsini Venedik'e götürdüler. 1261 yılında İznik Kralı Paleologos İstanbul'u Latinlerden kurtardığı zaman, İstanbul taş yığını olarak kalmıştı.
Venedik Cumhuriyeti, para karşılığında vatandaşlık ve asalet unvanı satıyordu. Korsanlar, hırsızlar ve Yahudiler, Venedik Vatandaşı olmak için sıraya girmişlerdi. Dünyanın altınları Venedik'te birikiyordu.
Venedik'i, Osmanlı perişan etti. Kırım, Selanik, Rodos, Kıbrıs ve Girit'teki Venedik'e ait kaleleri Osmanlıya geçti. Osmanlı, Bizans'ın intikamını aldı.Fakat, teslim aldığı kalelerin ne işe yaradığını çözemedi. Venedik kaleleri toprağa bağlı üretim ile zenginlik biriktirmiyordu. Uluslararası ticaretin mal stok merkezleri idi. Parayı uluslararası ticaret kazandırıyordu.
Venedikliler sonlarını, Osmanlı'nın getireceğini biliyordu. Kanuni döneminde İbrahim Paşa ile temas kurdular. Birlikte çalışmanın yollarını aradılar. İbrahim Paşa ikna olmuştu. Fakat idam edilince tüm proje battı. Kıbrıs'daki Venedik Kalesinin işgalinden sonra, Venedik Zenginleri çareyi İngiltere'ye gitmekte buldular. Venedikte biriken dünyanın altınları, Ingiltere'ye taşındı.
Fakir Ingiltere birden denizci oluverdi. Zira, Londra'ya giden Venedik Zenginleri eski işlerini, yani deniz ticaretini orada yapıyorlardı. Londra birden zenginliğin merkezine dönüştü. Fakir Ingiliz Halkı zenginleşiyor. İngiliz yönetimi zenginliğin farkına varıyordu. Kraliçe Victoria "Tüccarımızın menfaati, bizim menfaatimiz" diyerek uluslararası politika uyguluyordu. Aynen Venedik'te olduğu gibi, deniz ticaretini korumak üzere donanmayı hazır bekletiyordu.
1797 yılında Napolyon Venedik'i işgal etti. Her tarafta altın arıyordu. Fakat bulamadı. Altınlar çoktan Londraya taşınmıştı. 697 de kurulan Venedik Para Cumhuriyeti, 1797 yılında yıkıldı. Geride küçücük bir Venedik şehri kaldı.
Para imparatorluğunun yeni merkezi Ingiltere olmuştu. Paranın gücü sayesinde, Ingiltere Güneş Batmaz Imparatorluğa dönüştü.
(Yarın, Ingiliz Para İmparatorluğunu anlatacağım)