Su Nedir?

Oksijen ve hidrojenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, kokusuz, renksiz ve tatsız maddeye su denir.

  Yeryüzünün dörtte üçü su ile kaplıdır. Yeryüzünde su kütlesi az çok sabit olup, hiçbir su molekülü atmosfer dışına çıkmaz.

Güneş enerjisi ve yerçekiminin etkisiyle doğada düzenli olarak hareket eder. Su güneşin etkisiyle buharlaşır. Bitki ve diğer canlılardan terleme yoluyla buharlaşan su, atmosfere karışır. Bu su buharları soğuk hava tabakalarında yoğunlaşarak yağmur, kar, dolu olarak tekrar yeryüzüne iner. Yeryüzüne yağışlarla inen su gölleri, nehirleri ve yer altı sularını oluşturur. Canlılar tarafından kullanılıp kirletilen atık sular, akarsularla denize ulaşır. Atık sular, döngü sırasında toprakta ve denizlerde, dolayısıyla ekosistem içinde temizlenerek tekrar canlılar tarafından kullanılır. Biz bu olaya su döngüsü diyoruz.

Su yaşam için en elzem maddelerdendir, fakat kirletilmeye de en müsait ortamdır.

Günümüzde yer kürede yaklaşık bir milyar insan temiz su kaynaklarına ulaşamıyor. Her yıl suya bağlı ölümler ise beş milyonu bulmaktadır, çünki; günümüz insanı, yapılan hesaplara göre, bundan üç yüz yıl öncekine göre kırk beş misli daha fazla suya ihtiyaç duymaktadır.

Basın yayın özgürlüğü!

Ülkemizde basın yayın özgürlüğünün kalmadığına inananlardanım. Gazete ve dergilerde sansür uygulanmakta iken şimdi yazılan kitaplar kaldırılıyor, çevrilen kitaplar toplatılıyor. Hem de çevirmene acayip sorular sorularak.

Bu bahsetmiş olduğum olayın üzerinden bir haftayı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen ardı arkası kesilmeyen garip olaylar yaşıyoruz. Sanırsın ki garip akımı öncüleriyiz.

Hâşâ huzurdan demokrasi geldi!

Anormallikler diz boyu.

 

Düşünen konuşamıyor.

Konuşan yazamıyor.

Yazan bastıramıyor.

Basan yayınlayamıyor.

Yayınlasa bile satamıyor, toplatılıyor.

Hâşâ huzurdan demokrasi geldi!

Biz ne yapalım ki? Üç beş kırık dökük cümlelerle meramımızı anlatmaya platform arayıp duruyoruz. Bilen var bilmeyen var. Okuyan var okuyamayan var.

Bu konuda sıkıntımız büyük.

Aman şu kişiye laf gitmesin, aman bu zat’a söz dokunmasın, kıyısına yanaşma, sansüre varma! Ne ve nasıl yazacağız ki biz?

Bilen varsa söylesin?

Düşüncelerimizi bile bir kılıfa sokmadan okura ulaştıramıyoruz. Elimiz yüreğimizde yazıyoruz. Ha yazdık yolladık acaba sansüre takılacak mı merakla bekliyoruz.

Hadi hayırlısı hâşâ huzurdan demokrasi geldi!

Günümüzde çıkarılan kitapların konusu tartışılır. Vampir ağırlıklı, aşk ve ihtiras dolu ve birçoğu saçmalamakla birlikte; bir de dili ağır kullanayım deyip iyice dibe batıranlar var. E siyasi kitaplar da yok değil hani. Ama onlara verilen değerler de göz önünde.

Önce satışa çıkarılır.

Sonra toplatılır.

Önce yazılır.

Sonra bastırılamaz.

Önce dillere pelesenk olur.

Sonra bir daha ele alan olmaz.

Bu değil bence değerlerimiz. Ya da bu olmamalı. Özgür bir Türkiye’den, özgür basın yayın hakkından bahsedebiliyorsak eğer; bu yapılanlar özgürlüğün kaçıncı maddesinde barınıyor araştırmak gerekir.

Çevirmenle yazarı ayırt edemeyen polislerimiz var. Yazarın ne iş yaptığını bil(e)meyen (!) görevlilerimiz var. Nafile konuşuyoruz.

Nafile laf söylüyoruz(!)

Söyleyemiyoruz…

 

SEVGİM ACIYOR!

Biliyorum,

Bu şehir getirecek seni bana,
Belki bir konser kuyruğunda,
Belki tıkış bir metro vagonunda…
Götürdüğü gibi getirecek,
Aksayan bir gecenin topal ışığında…
Sevmez bu şehir ağlayan erkeği,
Biliyorum getirecek,
Ağlamaya çeyrek kala …

Bir sinema filmi repliği dürtüyor bastırılmış hislerimi… Uyanıyor en derinlerim. Gözlerimi kaçırıyorum aynalardan. Yüzleşmek tek korkum oldu, sanırım uyku vakti…

Rüyalardan kaçıyorum, kaçıyor uykularım… Kuytularda saklanıyorum, saklıyorum gözyaşlarımı, gözyaşlarım sel olup akıyor… Saklandığım yeri ele veriyor. (Ulan bir de dediğimi yapsanız şaşarım!) Sevgim acıyor…

Sevgim acıyor…

Kâinat karşıma geçmiş gülüyor. Sokak lambalarının aydınlatamadığı karanlıklarda, ten’i düşürmeye çalışıyorlar pusuya… Bildiğim tüm küfürleri kusuyorum sokak aralarına, hatta çıkmaz sokaklara. Dönüp dolaşıp, çıkıyorlar yine karşıma… Canım yanıyor yine, kızıyorum, ,inciniyorum bir şeylere. Üzülüyorum, ağlıyorum. Yine acıyor;

Sevgim acıyor işte…


Sevgim acıyor…

Yine aynı parça çalıyor. Oysa kapatmıştım radyoyu, bu ses nereden geliyor. Kulaklarımı tırmalıyor; “gözlerin de suçlu gönlüm de” diyor… İşte insanların göğe çıkardığı aşkta sevgide benimle alay ediyor. İçimde şair kılıklı bir kadın nefes alıyor, o gittiğinden beri...(C.Y)

Ve İçimde şair kılıklı bir kadın nefes alıyor, o gittiğinden beri...(C.Y)

O gittiğinden beri, içimde şair kılıklı bir kadın nefes alıyor.

Sevgim acıyor…


Sevgim acıyor…

Sadece sevmek yetmiyor. Birçok hata yapmalı, hatalardan ders çıkarmalı, dersleri derin anlamlar yüklemeli… Düşündüm de ne kadar mızmız bir insan haline gelmişim ben? Zararı da bana artısı da ama… Aması var işte. Yine başımı öne eğdim, ağlamaklı gözlerim. Nedeni belli;

Sevgim acıyor…

 

Sevgim acıyor…

Aforizma

Aforizma nedir?

Aforizma, çeşitli konulardaki düşünceleri, kesinlikle bilinmesi gereken kural ve özellikleri birkaç kelime ile öz ve ahenkli olarak anlatan cümle, bir çeşit vecize veya bir slogandır. Sözcüğün kökeni Latince'deki "aphorismus" sözcüğünden gelmektedir

Batı’ya has bir söyleyiş biçimidir. Bizdeki vecizeye benzer ancak biraz daha uzundur ve felsefidir. Aforizmalarda ileri sürülen fikirler, daha ziyade, başkalarının kabulünü beklemeyen yazarın sübjektif kanaatleridir.

Aforizma bir form olarak neredeyse bütün disiplinlerle dirsek temasındadır. Filozofların neredeyse tamamına yakınından bir iki söz, motto bulmak olası olduğu gibi, günümüzde edebi metinlerde ve romanlar da sık sık kullanılan bir formdur aslında. Son olarak; Aforizma irdelemez, imler.

* Büyüdük! Hayat bizi büyüttü, zorluklarla nasıl başa çıkılacağını öğretmeden terk etti gitti. Bindiğimiz halk otobüslerini lunaparklardaki çarpışan otolara benzettik kimi zaman. Kimi zamanda elimize aldığımız tornavidayla tamirat yaparken, bir çocuğun masumca oyuncağını onarmasını hayalettik.İşe geç kaldığımızda koştura koştura yollarda ilerlerken,sanki ebelemece oynuyoruz da ebe gelecek diye uzaklaşıyorduk olduğumuz yerden. (Canan Yücel)

* Aşk! İçinde aşk geçen binlerce cümleden daha değerli, dillere düşemeyecek kadar asil, bir o kadarda masumdur. Yazarsın. Dize dize, satır satır dökersin kalemle kâğıdın oyunları arasına. Gizliyorsun. Gizleniyorsun. Mevsimler hep sonbahardır aşkta. Yapraklar sararırken suretinde sararır. Yapraklar dökülürken gözlerinden süzülen yaşları durduramazsın. Bir rüzgâr eser ılık fakat içini ürperten bir ılıklıkla. Hep aynı şarkıyı mırıldanır insan. Neden mi? Çünki; Aşk! (Canan Yücel)

* “İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet’ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar.” (Franz Kafka)

* Kader tanrıçasının zalim olduğu ve sonunda hepimizin posasını çıkaracağı doğru; ama sıkı, ölümsüz bir kaybedenden daha yıldırıcı hiçbir şey yoktur. İşin sırrı şunda yatıyor; herkes kaybedebilir, kaybetmek yeteneklerin en kolayıdır. (Charles Bukowski)

* Bir akşam, dalgın dalgın hoş bir kitabı karıştırırken, bir an bile duraksamadan: 'Tutkulu ruhların çoğunda olduğu gibi, hayattaki inancının tükendiği an gelmişti.' cümlesini okudum. Bir saniye sonra, cümle içimde bir kez daha yankılanıyordu ve gözyaşlarına boğulmuştum.(Albert Camus)