Kurların yukarı doğru çıkmasını gerektirecek reel ekonomik koşullar oluşmadı. Sistem finans piyasasından kaynaklanıyor.
Döviz satın alabilmek için önce TL bulmak lazım. Merkez Bankası piyasaya sınırlı likidite veriyor. Para bulamayan finans kapital sahipleri, Borsa İstanbul'daki hisse senetlerini ve ellerindeki devlet tahvillerini satarak nakit elde etmeye çalışıyor.
Tahvil satmak için, fiyatını düşürmek gerekiyor. Tahvil değeri düşünce piyasa faizi yükseliyor. Gösterge tahvilin faizi bu gün yüzde 15,86 seviyesine ulaştı. Tahvil satıp dolar satın alanlar, iki başlı zarar ediyor. Birincisi, kazandığı faizleri tamamen kaybediyor. İkincisi, tahvil değerinin düşmesinden de kayıpları var.
Benzer durum Borsa İstanbul'da gerçekleşiyor. Hisse senedi satanlar, bir yılda kazandıklarını tamamen kaybettiler. Pahalı döviz satın almakla kayıpları iki misline çıktı.
Ekonomide hiç bir şey kaybolmaz. Kayıplar Türk ekonomisine yarıyor. Kaybettikleri satın alma gücü, Türkiye'de kalıyor.
Menkul kıymet satıcılarının kaybını kim karşılıyor sorusuna cevap ilginç olabilir. Zira akıllı yatırımcı bu şekilde hareket etmez.
Türkiye seçime gidiyor. Seçim sonuçlarını etkilemek isteyen uluslararası bankerler "kuru artırmak" suretiyle, sonucu etkilemek istiyor. Fakat ellerinde yeterli silah yok. Zira Merkez Bankasının kontrolü de devletin elinde. Piyasa yapıcı bankalar, devletin kontrolünde.
Türkiye devlet bankalarını özelleştirmiş olsaydı, bankerler savaşı kolayca kazanacaklardı. Şimdi işleri biraz zor görünüyor.
Çünkü tek kaynakları sermaye piyasası kaldı. Sermaye piyasasını kullanmanın sınırı var. Tahvillerde bu sınır çoktan geçildi. Hisse senedi piyasasında biraz mesafe var. Ancak, alım-satım miktarları azalıyor. Bu piyasadan çıkacak paranın maliyeti yükseliyor.
Merkez Bankası şimdilik seyrediyor. Elindeki silahları kullanmadı. Kullandığı takdirde dolar kurunun 4 TL'nin altına inmesi mümkün.
Ekonomik savaş tüm hızıyla devam ediyor.