Kafamda her zaman yazıya geçirilmemiş, geçirilmesi belki de uzun bir süre için imkânsızlaşmış cümleler taşıyıp dururum. Önce bunu cebimde taşıdığım küçük ve renkli kâğıtlara ya da çantamda bulundurduğum oldukça havalı bir ajandaya yazabileceğimi ve sonrasında da kendi kendime yazıya olan borcunu ödemiş biri gibi hissedebileceğimi düşünüyordum. Neden havalı bir ajanda düşündüğümü bilemiyorum. Belki beni kendisine çekmesini kolaylaştırmak, belki de benim olan her şeye olan saygımdan dolayı. Hatırlamıyorum. Hatta neden? diye sorup sormadığımı bile hatırlamıyorum, sormuş olsam hatırlardım diye düşünüyorum.
Şunca zamandır yazan biri olarak kendimce teorilerim var ama artık. Yazılma vakti gelmeyen şeylerin olduğuna ve bu şeylerin de beynimin bir kenarında o yazılma anını beklediğine dair çocukça ve belki de aptalca bir inancım var. Çocukça çünkü cümlelerin çoğunu sonra hatırlamıyorum, aptalca çünkü kendi kendime kuruntu oluşturup bir de ona inanmaya zorluyorum kendimi.
Havalı cümlelerim yok benim. Çoğunu kendim bile yazıp unuturken, cümlelerimin başkaları tarafından hatırlanması beklenemez zaten değil mi? Bu da çocukça ve dahi aptalca olurdu.
Bildiğim çoğu şeyden biri de yazının zamanı olduğu gibi okumanın da zamanının olduğu. Birçok kitabı bir arada okuyan bir yapım var, herkesin şaşırmasına karşın. Başlayıp da bitiremediğim ama bitirmek için de kendimi zorlamadığım da birçok kitap var. Bir türlü okuyamadığım kitapları, okuyamadığım derken bitirmeyi başaramadığımı kastediyorum, kitaplarımı koyduğum onlarca yerden birine koyuyor ve o kitabın beni çağırmasını bekliyorum. Kitabın bir sesi olduğuna inanıyorum. Ve ister inanın ister inanmayın, gerçekten o kitabın beni çağırmasını bekliyorum.
Bir keresinde yıllanmaya yüz tutmuş ‘başlanmış ama bitirilememiş kitaplardan’ biri vardı. Bir film seyrettim o ‘okunamamış’ kitaptan önce, oldukça da güzeldi. İsmini şu an hatırlamıyorum. Filmi seyrettim ve seyrettikten yaklaşık yarım saat sonra o kitabın beni çağırdığını hissettim/duydum. Ve tekrar başladım okumaya. Bu sefer, başlangıçta anlatılan şeyleri anlamam daha kolaydı, çünkü meğer o kitap kitaptan habersiz olarak seyrettiğim filmi de bünyesinde barındırıyormuş. Sonrası apayrı bir öykü… Kitabı soluk soluğa okumuş ve çok sevmiştim. Ve bitirdikten sonra da, gerçekten zamanı varmış, demiştim.
Bazen hayat işte tam da böyledir ve her şeyin zamanı vardır. Geriye sadece içgüdüler ve onlara inanmayı ya da inanmamayı seçmek kalır. Tıpkı zamanı takip etmek ya da zamanın sizi takip etmesini sağlamak gibi esrarengiz bir büyü.