Ayak sızlaması, sırt ağrısı, baş dönmesi, göz kararması ve benzeri tepkilerle vücudun dirençsiz kalma hali. Baş ağrısı, mide bulantısı, hapşırık, tansiyon, nabız ve bilumum hastalık belirtisi… Yani kısacası ben.
Yorgunluktan öldüm denilen olayı yaşadım. Tam on beş gün izinsiz ve her gün on üç buçuk saat çalıştım. Bitmek bilmeyen, tükenmeyen alışveriş macerası hala devam ediyor. Veliler para harcamaktan şikayetçi, kimi çocuklar sıra beklemekten, işçiler yorgunluktan şikayetçi. Patronların bir şikayeti yok. Para sirkülasyonu şart.
Yorgunum!
Bir tas çorba içemeden uyuyakaldığım gecelere mi, işlerimin yarım kalmasına mı, dengemin şaşmasına m, hasta olmama mı yanayım bilemedim. Ha bir de unutmadan emeklerin karşılığı var, işte o mevzu biraz uzun.
Yorgunluk!
Oysa bir demli çay alırdı tüm yorgunluğu. Rahatlatırdı ruhu, bedeni, gevşetirdi, sakinleştirirdi. Ama o çay bile bazen rüya oldu, bazen de bardağında soğudu. Uzaklaştık çaydan. On beş gün oldu çok özledim. Yok mu bir bardak?
Yorgunum!
Beyinen ve bedenen gerçekten çok yoruldum. Tamam iş bu çalışmak zorundayız amma neden bazı kişiler anlamamakta ısrarcı, neden işi yokuşa sürmekte kararlı? İş benim işim karşı çıkmıyorum fakat çalışanlar neden saygısız, kaba ve adaletsiz?
Yorgunluk!
Bazen ufacık bir hediye bile şımartır insanı. Mesela bir çikolata. Mesela bir kutu bonibon şekeri… Olamaz mı? Olmaz mı? Hem de ne güzel olurdu bir bilseniz. Eleman çalıştırmak dediğin ay sonu maaş değil, ara sıcaklarla ayar vermektir. Bunu da mı ben söyleyeyim?
Yorgunum!
Nitekim çok yorgunum dostlarım. Huzursuzum. Ayarsızım azıcık. Kaçıklığım da var. Aklımdan zorum da var. Ama bilmeniz gereken bir şey de var.
-Beni siz delirttiniz.
Ama delilik güzel.
Hoşça kalın dostlarım. Haftaya umarım daha az yorgunlukla görüşürüz.