Çürüme genel kuraldır. He şey çürüyor. İnsan, toplum ya da devlet olması sonucu değiştirmiyor. Metaller dahi çürüyor. Adına "metal yorgunluğu" deniliyor.
Siyasal toplumların birinci görevi "toplumda meydana gelen çürüme" ile mücadele etmektir. Edemediği taktirde, siyasal toplum bedelini pahalı ödüyor.
Toplumsal çürümenin belirtileri var. Sosyolojik değerler yok oluyor. İnsanın yaşam ideası "tüketim ve haz" merkezli dönüşüme başlıyor. İnsanın üreterek zengin olma ideası ise "devlet kaynaklarıyla zengin olma" şekline dönüşüyor.
Devleti ele geçiren güç, akrabalarını, yakınlarını, ortaklarını ve destekçilerini koruyor, kolluyor. Vergiler yoluyla geniş halk kitlelerinden toplanan paralar, küçük bir azınlığa transfer ediliyor.
Küçük azınlık, tüketime dayalı çürümenin getirdiği "haz merkezli" yaşamı sergiliyor. Kayırmacılığa dayalı üretim yapısı ise topluma büyük zarar veren olaylar ile yaşanıyor.
Bu dönüşümü, siyasetçinin "Devletin malı deniz, yemeyen domuz, biz domuz olmayacağız arkadaşlar" söylemi kısaca özetliyor.
Devlet kaynakları ile zengin olmanın en kolay yolu "ihale sistemi"dir. Yol, köprü, tünel, tren yolu gibi kamu yararı olan işler, ihale yöntemi yapılır. İhalelerde, her şey usulüne uygundur. Ortada yapılan bir iş de vardır.
İşe siyaset ve kayırmacılık karıştığı zaman, devlet denetimi tam işlemez, yapılan iş "fonksiyonel olmaktan" çıkar. Çürüme başlamıştır. Tünel insanların başına yıkılır, yollar çabuk bozulur, tren yolundan vagonlar çıkar. İnsanlar ölür. Bedelini toplum pahalı olarak öder.
Nitekim, dün Tekirdağ'da meydana gelen tren kazası, çürümenin boyutunu gösteriyor.