Geçen hafta, Joe Biden yönetiminin kararlı şekilde İsrail yanlısı ve aynı zamanda İsrail hükümetinin aşırılıklarını frenliyor gibi görünmek için verdiği mücadelenin bir başka örneğini gördük. Gazze'deki insani durumun iyileştirilmemesi halinde İsrail hükümetini silah sevkiyatını kesmekle tehdit eden ve sadece Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin tarafından imzalanan bir mektup basına sızdırıldı. Fakat bu adımın kimseyi kandırmadığını söyleyebiliriz.
Biden yönetimi İsraillilere karşı "sert konuşuyormuş" gibi görünürken, özellikle de 2024 başkanlık kampanyasının son düzlüğe girdiği bu dönemde Başkan Yardımcısı Kamala Harris'e makul bir inkar edilebilirlik sağlamaya çalışıyor.
Biden yönetimi geçen yıl boyunca bu çelişkili tutumu sürdürdü. Seçime sadece günler kalmışken ve anketler yarışın son derece yakın olduğunu gösterirken Biden, Demokrat Parti seçmenlerini yanında tutmak için elindeki her yöntemi kullanıyor.
Ancak Austin/Blinken mektubunun sızdırılması bir çaresizlik eylemi gibi algılandı ve yakışıksız bir tutumdu. Birkaç hafta önce basında çıkan haberlerde Bakan Blinken'ın İsrail'in Gazze'ye yardım sevkiyatını engelleyip engellemediği konusunda Kongre'ye yalan söylediği ortaya çıkmıştı. Sadece birkaç gün önce de Blinken'ın İsrail'in yardım araçlarını hedef almasını kabul ettiğine dair haberler çıkmıştı. Mektubun sızmasından bir gün sonra Politico, Biden yönetiminin Orta Doğu'daki insani meselelerden sorumlu özel temsilcisi Lise Grande'nin "...Ağustos ayında yardım gruplarına, ABD'nin İsrail'e gıda ve ilaç girişini engellediği için silah vermeyi düşünmeyeceğini söylediğini" bildirdi. Bu arada Biden, ABD'nin kendi hava savunma sistemlerini, bunları kullanacak ABD askerleriyle İsrail'e gönderdi.
Bu raporların hiçbiri geçen yıl boyunca Gazze'deki gelişmeleri takip edenler için şaşırtıcı değildir. Aksine bu durum uzun zamandır aşikar olan bir şeyi teyit ediyor. Biden yönetiminin geçen yıl boyunca Gazze'ye yönelik benimsediği temelde samimiyetsiz yaklaşım sağlam bir şekilde yerleşmiş durumda ve anlaşılabildiği kadarıyla Kamala Harris de bu politik duruşun sürdürülmesine açıkça ve isteyerek katılım sağlıyor.
Dış politika hiçbir zaman kilit faktör olmadı ama...
ABD başkanlık seçimlerinde dış politikalar medyanın ilgisini çekebilir, ancak vatandaşlar nadiren yalnızca bu tür konulara göre oy kullanırlar. Bunun yerine, seçmen davranışını en çok etkileyen konulara ilişkin anketlerde ekonomi ve diğer yerel konular genellikle daha üst sıralarda yer alır.
Öte yandan, seçimlere çok az kalması nedeniyle, dış politika sonucu belirlemede etken olabilir. Çünkü bir veya iki kilit eyalet her iki aday için de zafer marjını sağlayabilir.
ABD Seçiciler Kurulu
Bu noktada okuyuculara ABD başkanlık seçimlerinin halk oylamasıyla belirlenmediğini hatırlatmak gerekiyor. Bunun yerine, her eyalette halk oylamasının galibi, Seçiciler Kurulundan önceden belirlenmiş sayıda bir oy alır. Bu sayı eyaletin nüfusuna göre belirlenir ancak her eyalet en az üç oy alır. Buna birkaç küçük istisna mevcuttur ancak genel olarak bir eyaletin tüm seçici kurul oyları o eyaletin halk oylamasının galibine gider. Seçiciler Kurulu oylarının çoğunluğunu alan aday daha sonra galip ilan edilir.
aa