İkibine yakın rütbeli polisi zorla emekli ettiler. 6638 sayılı Kanundan aldıkları yetkiyle yaptılar bunu. 

Aynı kanunla, amir sınıfı yetiştirecek, polisin üniversitesi olan Polis Akademisi’ni kapattılar.

Polis Akademisine öğrenci yetiştiren Polis Kolejini de, lağvettiler. 16-17 yaşındaki çocukları, kendi meslek büyükleri, okuldan kovarak çıkarttılar. 

Zorla emekli etme pervasızlığı devam edecek.

Yine  yüzlerce polisi başka kurumlara yollayacaklar. Arkalarından da ‘durum ve temaslarının sıkı takibiyle, kritik yerlerde çalıştırılmamasını önemle rica ederim” yazısını yollayacaklar.

Polislik genel eğitim müfredatında olmayan, özel/uzmanlık gerektiren konulardaki, meslek içi eğitimlere son verdiler. Meslek içindeki branşlaşmayı düzenleyen mevzuatı da çöpe attılar. Terör, kaçakçılık, narkotik branşları artık yok.

Yaklaşık üçyüz bin  kişilik polis örgütünde, 18 Aralık 2013 tarihinden bu güne dek: İkiyüz bin kişi tayin edildi, yani görev yeri değiştirildi. Toplamda, -belki- dörtyüz bin kez tayin/yer değiştirme oldu; o tarihten, bugüne dek.

Elliden fazla polis tutuklu, cezaevinde. Bu sayının artması için, canhıraş bir gayret var. 

Toplamda bine yakın polis, adlî yargılamayla karşı karşıya. Beşbin  polis, idari soruşturma yaşıyor. Bir polisin ortalama, beş-on idarî soruşturması var. Kırküç soruşturması olup da, kırküç kez meslekten ihrâç olan polis bile var.

Daha düşük profilli olsa da, benzer müdahaleler; diğer kamu kurum-kuruluşlarında, STK’larda da yaşanıyor!

Bu durumlar hem artacak, hem de yaygınlaşacak!

Ve şu ana kadar: “Evet gerçekten de iddia edildiği gibiymiş, şu şu kişiler, şu konularda, şu kişiden –biatları gereği- emir almışlar ve bu emri, suç olmasına rağmen yerine getirmişler! İşte bunlar da bilimsel karşılığı olan şekilde, delilileri!” diyemedik. 

Halen; iftira, iddia, isnad var. Ama delil yok!

Gözaltına alınıyorsunuz, neyle suçlandığınızı bilmiyorsunuz! Avukatınıza da aynı muamele! Sizi  neye karşı savunacak, lehinizde olan hangi delillerin toplanmasını sağlayacak-isteyecek? Bilemiyor!

Tutuklandınız. Tutukevindesiniz, tutukluluğunuza itiraz ediliyor. İtiraz red ediliyor, gerekçesi yok. İddianâme hazırlanıncaya kadar, hiçbir şey öğrenemeden bekliyorsunuz!

Ve bu gidişâtın yargılama boyutuyla ilgili birşey yazmak, hatta hayal dahi etmek istemiyorum. Gözümün önüne Mısır’daki, Çin’deki manzaralar geliyor!

Bu satırları yazmaktayken, ekrana “bizim itlerimiz bile haram yemez!-Pir Sultan Abdal” yazısı düştü. Tevâfuk işte.

Kendi köpeğimden de biliyorum: yabancıları eve yaklaştırmıyor, bizi ikaz ediyor/sesleniyor. Bazı zararlı, toprak altında yaşayan hayvanları da, hissediyor, toprağı kazıp-yakalıyor, boğuyor ve bırakıyor! Diş dahi geçirmiyor! Yemiyor. Yerse hastalanacağını, hayvanlıktan çıkacağını gayet net biliyor. Tiksinerek/zorlanarak alıp, çöpe attığım leşlerden biliyorum bu durumu.

Başta niyetlendiğim şekliyle, ülkemde belki bin yıldır, insanlık tarihinde de onbinlerce yıldır olanı; bir çırpıda özetleyen Pir Sultan Abdal’ın, kelamıyla bitirelim yazıyı:

“Demiri demirle dövdüler, biri sıcak, biri soğuktu; insanı insanla kırdılar, biri aç, biri toktu!”