Yazar Canan Yücel ile kitabı ve yazarlık serüveni üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştiren Oğuzcan Çağan, okuyuculara yazarın iç dünyasına dair ipuçları sundu. Yücel, "Şi-RA"nın arkasındaki ilham kaynağını ve eserinin okuyuculara iletmek istediği mesajı samimi bir şekilde paylaştı.
Kitap, edebiyatseverler için merak konusu olurken, Canan Yücel'in kelimelerle kurduğu anlam derinliği, birçok okur için keşfedilmeye değer bir deneyim sunuyor.
* İlk kitabın Aklımın Odaları ve ikinci kitabın Şi-ra arasında yayımlanması değerlendirildiğinde 10 yıllık bir zaman var. Bu iki kitap arasında hayata ve yazıya bakışında neler değişti?
Aslında bakış açımda değil ama duygularım ve hislerimde epey bir değişiklik oldu. Çünkü baktığım yönde ilerlemekte sıkıntı yaşıyordum. Sanırım bir nevi cesaretsizlik gibi. Ayaklarım daha sağlam yere basmaya başladığından bu yana yazın hayatımda da, yazılarımda da bunlar hissedilir olmaya başladı. Şu an daha cesur ve inançlı bir Canan var aslında karşında.
• Peki, Şi-ra’nın yazılışı ve yayımlanışı arasında neler oldu? Neden gecikti? Neler değişti hayatında, hayata bakışında?
Aslında 4 sene var yazılışı ve yayımlanması arasında. Birçok yayınevine gönderdim ve o sırada dünyaca pandemi illeti ile boğuşuyorduk. Yayınevleri tereddütte olduğu için bana olumlu dönüş yapmadılar maalesef. Erteledikçe de ertelendi bir şekilde. Ama iki kitap arasında mükemmel iki kız çocuğuna sahip oldum. Onları büyütürken ben de büyüdüm. Onlara cesareti öğretirken ben de öğrendim ve Şi-ra okurlarla buluştu.
• İkinci kitabında birlikte çalıştık. Bir tür yazar koçluğu yaptım sana. Bu, senin için zor muydu yoksa süreci kolaylaştırdı mı?
Her koşulda bana destek olduğun ve yüreklendirdiğin için öncelikle çok teşekkür ediyorum. Zor olmadı, farklı bir göz ile kitabı değerlendirmek, ilk eleştiri ve yorumları almak daha sonrası için beni güçlendirdi. İşimi kolaylaştırdı açıkçası. :)
• Yazmak senin için nasıl bir süreç? Bu kitaptaki metinlerde kendi ‘tavan arandan kalbine’ bir yolculuk yapıyorsun. Bu yolculuk, yüzleşmeleri de beraberinde getirdi mi?
Ben yazarken bir nevi kendi tokadımı kendime atıyorum. İnsan en çok kendine gelince acımasız olurmuş. Ben bunu çok iyi yapıyorum diyebilirim. Acı, ayrılık, yeni başlangıç, kariyer, çöküş, yeniden diriliş... Daha birçok şeyi bu kitapla yaşadım.
• Kitapta eşin Haluk’tan, arkadaşlarından, okuduğun kitaplardan da söz ediyorsun. Kalbinden geçeni yazıya dökerken nelere dikkat edersin, yazıda veya yazdığın bir metni paylaşmak konusunda estetik kaygıların var mı?
Estetikten çok anlaşılabilmeyi hedefliyorum yazarken. Duygularımı okura hissettirebilmeyi düşünüyorum. Failatünlü yazılar da yazabiliyorum fakat bu benden çok Osmanlıca gramer ders kitabı gibi geliyor bana. Bundan ötürü nasıl yaşıyorsam öyle yazıyorum.
• İlk kitabında da bu kitabında da toplumsal rollerin eleştirisini de okuyoruz. Peki, toplumun kadınlara ve erkeklere yüklediği rolleri nasıl değerlendiriyorsun?
Kadınların toplumun baskısından ziyade yetiştirildiği ailede zaten baskılanarak büyüdüğünü düşünüyorum. Yani ilk zorbalığı aileden yiyerek hayata 1-0 mağlup başlıyoruz. Erkekler de bizden farklı değil aslında. Onlar da sürekli güçlü olmaları, duygularını göstermemeleri konusunda zorbalanıyorlar. Aslında hem çok eşitiz hem de hiç eşit değiliz durumu var benim kafamda. Biraz değişik bir kafa. :)
• İzninle kitapta geçen, sorduğun bir soruyu aradan yıllar geçtikten sonra sana yöneltmek isterim: “Huzurumuzu kaçıranlara, bizi ezenlere, çıkan arbedelere alıştık mı?”
Alıştık. Çünkü insan alıştığına hissizleşiyor bir yerden sonra ve onu hissetmemeye başlıyor. Hissetmeyince de yok saymayı öğreniyorsun. Onu da öyle kabul ettik demeyelim de onlar konuşadursun ben işime bakıyorum diyelim.
• “Öncelikleri vardır insanın. Ruhunun sesini dinleyip kendini rahatlatma çabaları vardır,” diyorsun kitaptaki bir metinde. Senin önceliklerin neler? Ruhunun sesini dinlediğinde, zorluklar karşısında kendini nasıl bir rahatlama ve sakinleştirme yöntemin var?
Son 4 yıldır ilk önceliğimin kendim olması gerektiğini öğrendim. Son 1 yılda daha güzel uygulamaya geçirdim. Ben iyi olursam her şey iyi, herkes iyi. Ben kötü olursam zararı ilk bana. Geçen günlerin telafisi maalesef yok. Bunu 32 yaşında öğrenmiş olmak biraz geç ama güç olmasın hâli. Sakinleştirme şekline gelince, müzik dinlemek beni harika bir şekilde rahatlatıyor. Bolca müzik dinlerim.
• “İyi kalabilmek çok zor bu dünyada. Öyle ki iyiler daima kaybediyor,” diyorsun bir metninde. Bu iki cümlenin bağlamını biraz değiştirerek bir soru sormak isterim izninle. İyi kalmaya çalışmak, çabalamak nasıl bir zorluk bu hayatta? Önünde sonunda, gerçekten iyiler mi kaybediyor sence her mücadeleyi?
İyiler, kötüler tarafından daima kaosa sürükleniyor. Bundan ötürü iyi kalabilmek biraz zor. Şartlar, koşullar, durumlar sürekli değişiyor. Sana sürekli taş atana sürekli gül vermek fazla iyimser değil mi? Bir yerde insanın bam teli kopuyor. Ve iyiler aslında daima kazanıyor. Farkındalık meselesi bir yerde.
• Kitapta ödül almış bir öykün de yer alıyor. O öyküden, ödül sürecinden ve sana neler hissettirdiğinden bahsetmek ister misin?
Güzel Ordu Kültür Sanat Vakfının ilk kurulduğu yıllarda bir öykü yarışması düzenlenmişti. Ben de "Adam gibi adam" isimli öyküyle Jüri özel ödülü aldım. Ödüle her baktığımda o ana gidiyorum. Yazdığım ve hissettiğim ana. Çünkü yaşanmış bir anıyı kaleme almak hem çok zordu hem de çok toydum daha. Benim için çok özel.
• “Yürek ağrısını dindirmekle ilgili Canan Yücel’in bu kitaptaki yazıları,” demiştim ön sözde. Sence yazdığın bu yazıların senin yürek ağrın üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Anlat rahatlarsın derler ya, ben anlattıklarımla daha fragmanı bile anlatamadım. :) Zorlu yollardan geçip daha zorlu yollarla sınanıyorum. Bu kitapla birlikte ne kadar güçlü olduğumu ve ne mükemmel bir iş yaptığımı biliyorum. Bu da doğru yolda olduğumu gösteriyor.
• Bu ay içerisinde yayımlanacak bir derleme kitapta 3 metninle yer aldığını biliyorum. Bu yeni kitaplarla, derlemelerle arana uzun zaman koymayacağın anlamına mı geliyor? Yazı ve kitaplara böylesi bir dönüş, evinde gibi hissettiriyor mu?
İnanır mısın uzun zamandır, hatta yıllardır ilk defa evimdeyim diyorum. Kendimi ve yapabileceklerimi keşfettikten sonra ben buyum demenin özgüvenini yaşıyorum. İlk derleme kitabımız "Umut Düş Kırıklığına Uğratmaz" bu ay içinde baskıdan çıkıp satışa açılacak. Ardından bir tane daha geliyor, bunun da müjdesini vermiş olayım. Bu da çok tatlı bir proje oldu. Özel gereksinimli bireyler hakkında yazdığımız öykülerden oluşuyor. Bu iki proje beni çok güzel yerlere getirdi. Daha nicelerine inşallah diyelim.
Her anımda, her yazdığımda bir nefeslik desteğiyle, yazmam konusunda bana sürekli ısrar eden yazı dostum, kalemdaşım Oğuzcan Çağan’a çok teşekkür ediyorum. Bu harika röportaj ile Ordu Yorum aileme her koşulda bana kucak açtıkları için minnettarım. Şimdiden yeni yıl huzur, sağlık, başarı ve bereket getirsin hepimize. Sevgilerimle.
Röportaj: Oğuzcan Çağan