Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Patagonya'mızda, 170 milyon insan varmış, onbinler yokmuş.

 Neredeyse her gün; bombalanarak, mayına basarak, uzaktan kumandalı bombalı tuzaklarla, ateşli silahlarla vurularak öldürülen insanlar varmış. Gaza boğulanlar, coplarla dövülenler de cabası.

 Öyle farklı farklı öldürmeler varmış ki; akıl alır gibi değilmiş. Mesela bir maden ocağında, yakarak ve yangının dumanından boğarak işçileri öldürürken; bir diğerinde yeraltı sularında boğarak öldürürlermiş insanları. Hatta hatta işçinin bindiği asansöre bakım yaptırmazlar, yüksekten düşürmek şekliyle, kabindekileri yere vurarak öldürürlermiş. Öldürdüklerinin anne-babasına kan parası verirler, şikayetinizi geri alın derlermiş. Onların bazıları da paradan değil de, ricacıdan etkilenip, şikayetlerinden cayarlarmış.

 Bak daha da alçakçasını söyleyim mi?: Komşu ülkeden kaçıp gelen insancıkları, daha batıya gitmeleri için teşvik ederlermiş. Ucuz, basit, güvenilmez can yelekleri/botlar satarlarmış insancıklara. Satanlara hiç kimse, hiç bir şey demezmiş. İntihar edeceğe yardımcı olunur mu? Kendisini, ailesini, çocuğunu öldürsün diye can yeleği/plastik bot verilir miymiş? Verenler suçsuz muymuş? Göz yumanlar suça ortak mıymış? Ya karışmayın, yol verin gitsinler diyen de, katil miymiş?

 Ülkede olup biteni neredeyse hiç kimse bilmezmiş. Haberleşme yasakmış. Cinayetlerden söz etmek, fotoğraf yayınlamak çok acayip suçmuş. Hatta tivit atanın, tivit parmağını keserlermiş. Dil kestikleri, kalem kırdıkları da çokmuş.

Bir dizi filiminde ölen başrol oyuncusuna ağlayan ülke insanı, o oyuncuyu başka bir dizide görünce; sevinçten ayağa fırlar, alkışlarlarmış. 170 milyon varmış, on binler yokmuş.


Eteklerinizde kan var, tahtınız neden kafataslarından, siz ilah mısınız, çocuklarınız nerde  diye soranların….?  şaka şaka. Soramayız elbette. Çünkü böyle sorular sorulamazmış. Böyle soru soranı/yazanı önceleri ekmeğinden ederlermiş. Bu ekmeğinden ettiklerinden daha fazlasına da: Bırak o ekmeği, al bu kemiği derler, o ekmekçilerin çoğu da köpek oluverirlermiş. Yok yok köpek değil, kul olurlarmış. Kemik sevmeyip, işinden derdest edilmeyip de hâlâ uğraşanlar, dayak yermiş. O da şimdilik, gerektiğinde ameliyat edileceklerdir elbette.

 [Ya işte böyle. Tam bir masal, hayal herşey. Hiçbir şeyin gerçekle, hiç bir bağlantısı yok işte. Yok.

Biz masalımıza dönelim. Gerçek hayat çok sıkıcı: Nüfus arttı, milli gelir 100 bin doları aştı. Fırat’ta kaybolan kuzudan (prof olan değil) devlet başkanı kendini sorumlu tutuyor. Stabil, durağan ya herşey. Sıkıcı.

Masala devam:]

 

Hani dedik ya 170 milyon varmış, 10 binler de yokmuş.

 

Arada, bir kitle daha varmış. Bir kaç 100 bin kişiymiş bunlar. Bunların kanlı masallarla araları hiç yokmuş. Sevmezlermiş susmayı ve şişmeyi, uykudan nefret ederlermiş. Börklüce Mustafa, Torlak Kemal emsal insanlarmış bunlar. Bilâ pervâ destursuz hak ararlar, hak yiyene de diklenirlermiş. E ne de olsa Bedreddin soylularmış. Değilse de Bedreddin ruhlularmış.

 

Bunlar olup bitene dur demek için, zaman zaman bir araya gelir şiir okurlar, halay çekerler, sohbet ederlermiş. Hatta içlerinden biri, çıkar yüksek bir yere, başlarmış konuşmaya. Konuştukça efsun gider, duman dağılırmış.

 

Masal bitti. Derhal dağılın!

 

Sandınız ki, bu Bedreddin soyluları, bu halaya, semâha duranları öldürecekler. Sandınız ki bomba 2 beden gelip, kendileriyle birlikte 102 kişiyi, seni, beni, bizi parçalayarak öldürecekler!

 

Hayır öyle olmayacak! Masal da bile ölmeyeceğiz!

 

Halkın parası ve kanıyla beslenenler; o para ve kanda boğulacaklar!