Şuna inanıyorum ki, bilge, ermiş vs. olmayan herkesin yaşam içindeki ruhsal mücadelesi her daim devam eder. Kimi dünya işleriyle yorar kendini oralarda arar “BEN”inini, kimi evrendeki yerini bilir ve en önemlisi Tanrı'yı da, içine ve bakar mikro kozmosdan makroya giden muhteşem yaratılıştaki yerinde arar.. KİM olduğu ve KİM olacağı önemlidir kiminde, kiminde ise NE olduğu ve NE olacağı... İnsan ne olduğu ile ilgiliyse onu bulmak, bilmek, yüzleşmek ister. Dürüstçe yüzleşmek acı verse de.. Her daim kusursuz olamayacağını, içinde akan yaşam nehrinde zaman zaman çer çöp de barındırdığını ve böylece akarken ağırlaştığını, çirkinleştiğini, öte yandan ona yakından bakanların da gözlerini kirlettiğini bilmek ve kabullenmek hiç te kolay değildir. Bu nedenle ben, Montaigne’i çok severim ... Olduğu gibi kendini , duygularını ortaya koymaktan (tüm zaaf ve zayıflıkları ile ) çekinmemiş ve yazdıklarının başkalarının ilgisini çekmekten öte kendisiyle yüzleşme olduğunu söylemiştir..
O muhteşem kütüphanesinin tavanında da; (Que sçais je?) “Ne biliyorum ki?” yazar...
Ve düşünüyorum da, hani şu kendimizi bilme testleri var ya sürekli ortalarda dolaşan, çoğumuzun yapmaktan/paylaşmaktan keyif aldığı ve bize ne müthiş insan olduğumuzu söyleyen.. (Ben de bayılıyorum onları yapmaya bu arada ) Keşke daha dürüst ve net bir şekilde bize bizi söyleyebilseydi ; öyle ki ruhumuzun derinliklerindeki gölge ve karanlık yanlarımızı da bize gösterebilseydi.. O zaman yapmaktan keyif alır da, gururla bakın ben neymişim diye paylaşır mıydık tabii ki bilemem…
Kaldı ki; Que sçais je? (Ne biliyorum ki?)...