7 Nisan 2016 günü, Polis Teşkilatı’nın kuruluşunun 171. yıldönümü haftası münasebetiyle,  polisleri Saray'ında kabul eden Erdoğan; Atatürk'ün esâmesinin okunmadığı, portresinin bulunmadığı salonda, yaptığı konuşmada:
“...Emniyet Teşkilatımızda fiziksel ve zihinsel bir yeniden yapılanma sürecine girdik. Bu süreçle birlikte şu yapının veya şu şahsın değil, ülkenin ve milletin emrinde olan, adeta yerli ve millî yeni bir polis teşkilatı inşa ediliyor. Paralel yapının teşkilatımız üzerinde yol açtığı tahribat gerçekten çok ağır. Daha yapılacak çok iş olduğunu biliyorum, Emniyet Teşkilatı’nı yeniden devletinin ve milletinin emrinde kendi hiyerarşisi içinde hukuk devletine hizmet eden bir yapı haline getirme mücadelenizde sonuna kadar yanınızda olmayı sürdüreceğim” demiş.
Hemen; Saray'ın,  internetteki sayfasını açtım. Gerçekten yerli ve millî olmadığımızı söylemiş mi? Kast mı etmiş? İmâ mı etmiş? Sözleri tahrif mi edilmiş? Dil sürçmesi mi olmuş?
Baktım: Söylemiş.
Soralım o halde!:
Madem yeniden inşâ etmek için, tamamen yıktınız! Buna çekinmeden, ibdâ desenize. Daha havalı ve etkili olur.
Madem yeniden, inşâ ediyorsunuz! Neden 171. yıl diyorsunuz? 17 Aralık operasyonu ertesi, yaptığınız darbe gününü, 18 Aralık 2013'ü milâd alın meselâ. Yıldönümlerini de, Aralık ayında kutlatın polislere.
Emekliliğe sürüklemediğiniz, zorla emekli etmediğiniz, branştan atmadığınız, tayin üzerine tayin etmediğiniz, hakkında adlî ve idarî soruşturmalar açtırmadığınız, açığa almadığınız, tutuklatıp-tutukevlerine tıkmadığınız, iradeniz dışı salıverilmiş olup da, ardından telaşla tutuklama çıkartmadığınız meslekteki polisler; yerli ve millî öyle mi? Öyledir de.
Peki, yukarıda saydıklarımın birkaçına birden marûz kalanlar; nasıl oluyor da yerli ve millî olamıyorlar? Sizde nasıl bir ölçme aleti var? Neyimize, nerelerimize baktınız da; yabancı ve gayr-ı millî olduk? Soy kütüklerimize mi baktınız?
"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak" şartına uymuyor muyuz?
Bu nedenle de mi, vatandaşlıktan çıkartmaktan söz ediyorsunuz?
Çıkartmadıklarınızı da; her uygun fırsatta sözünü ettiğiniz, idam cezasını geri getirerek mi hâl edeceksiniz?
Hâlen meslekte; olan, duran, kalan, sebat eden, dayanan; arkadaşlar, abiler, kardeşler! O salondaki bazılarınızın, ağzı açık ayran delisi gibi sırıtmasını, bir anlık göz teması kurmak için çırpınmasını, tokalaşmak için güzergahdaki koltuklarda stratejik pozisyonlar almasını çok çok iyi anlıyorum! Ama, 300 bin kişilik teşkilata, bu teşkilatın çalışanlarına kan bağı ile bağlı olan milyonlara; yerli ve millî değilsiniz denildi! Yok mu bir itirazınız? Yok ki, lâl kesilmişsiniz!
Polis teşkilatı, var olduğu günden bu güne dek, belki de gelecekte de; çoğu zaman, iktidarın kılıcı/sopası, copu olmuştur. Olmaya da devam edecektir.
171 yıllık Polis teşkilatının; tutum ve davranışları, özgürlüklerin kısıtlanmasındaki menfî performansı, orantısız ve zaman zaman da  ancak düşmana gösterilecek seviyedeki şiddeti, affedilmezdir. Bu konudaki sicili, kabarık ve kanlıdır.
2 asırlık bu teşkilatın, halkın ve haklının yanında olduğu, halka hizmeti şiar edindiği dönemler de olmuştur. 1990'lı yıllardaki, bilimi rehber edinme kararlılığı çok çok ileridir örneğin.
Mustafa Kemal Atatürk'e mağlup olanların torunları, intikam peşindedir. İntikam aldıkları bir kurum da polis teşkilatıdır ve çalışanlarına da aynı hınçla saldırılmaktadır.
Ama bak canım, unutma: Yiğit düştüğü yerden kalkar. Kalkacak.