Bu ülkede, son 10 yılda hakkında en çok konuşulup-yazılan ilk 3 kişinin:
Abdullah Öcalan, Fethullah Gülen, Recep Tayyip Erdoğan olduğu konusunda hemfikiriz, değil mi?
Soruyorum kendime: Nasıl olur da, Recep Tayyip Erdoğan'a, en muhtaç olduğu dönemde, bazen kendisinin bile talep etmediği, bazen hiç ummadığı; anlarda, dönemlerde şu isimler destek vermişlerdir? Mihmandar olmuşlardır. Omuz vermişlerdir. Hatta bazen soluk/nefes, fer olmuşlardır.
Niçin?
Bu isimler, iki dünya bir araya gelse, bir araya gelemeyecek isimler! Ama niçin, bu isimler Recep Tayyip Erdoğan'ı, RTE yapma konusunda çalışıyorlar, çalıştılar. Niçin?
Bu uzlaşmaz, görüşmez, birbirini neredeyse hiç görmemiş kişilerin, nasıl olur da ortak tek bir görevleri vardı? Var.
Elbette bu soruların cevabını bilmiyorum. Bilen yazsın, öğrenelim; lütfen.
Birlikte hatırlayalım.
2010 ağustos ayında, 12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu öncesi Fethullah Gülen:
"...Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkân olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda "EVET" oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da.. ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır..."
6-7 ekim 2010'da Mehmet Ali Birand Posta Gazetesindeki köşesinde, Cemaatın başına gelecekleri yazdığında, bu operasyonu aylar öncesinden FG bilmiyor muydu?
Abdullah Öcalan, 15 şubat 2009'da, yakalanmış gibi yapılıp, görevlilerimize teslim edilip, ülkeye getirilirken, daha uçakta:
"...Türkiye'ye dönünce hizmet edeceğim. Fırsat verirseniz, hizmet ederim. Bunları, halkın içinde konuşuyorum. Başka bir şey de konuşmam. Bir hizmet imkânım varsa, ben inanıyorum vardır, daha üst düzeydekilere de bildirirsek, ben hizmeti seve seve ederim. Ben hizmet edeceğim. Çok iyi edeceğim......Yayınlayın. İşkence etmediniz, benim içimden geliyor. Ama ben gerçekten söylüyorum. Türkiye'yi seviyorum. Ve Türk halkını da seviyorum. Onlar için iyi hizmet edeceğime inanıyorum. Fırsat verilirse yaparım..."
2005'te; ülke güvenliğinin en üst düzey memuruyla konuyu tartışıp, asıl paralel devlet KCK'yı dizayn edecek kadar, hizmet ehli Önder Apo!
7 aralık 2013, İmralı. Abdullah Öcalan, Sırrı Süreyya Önder arasındaki konuşmanın Cemil Bayık bölümünü hatırlayalım:
"SSÖ.: Sadece Önderliğin kuracağı cümlelerin Kandil tarafından kurulmaya başlandığını bunun da devlet içinde muhataplık meselesini tartışmaya açtığını ifade etti sayın Fidan.
AÖ: Evet, değerlendiririz. Hakan Bey bu işleri ustaca bilir. Cemil (Bayık) bazı şeylere dikkat etsin. “Müzakere başlar, biter” cümlelerini ben söyleyebilirim. Duran da (Kalkan), Cemil de (Bayık) bunları kullanmamalıdır. Siz de onlarla tartışın. Kendi sınırları dahilinde yorumlar yapsınlar. Benim kullanacağım cümleleri kullanmasınlar..."
Abdullah Öcalan Cemil Bayık'ı ikâz ediyor, üslûp konusunda. Bayık, kendisini, verdiği katliam emirleriyle defalarca affettirdiyse de, şeytanın kulağına üfürdüğüne emin olduğum, şu cümleleri yakın zamanda söylüyor.
7 mart 2016 Anfnews'de yayınlanan röportaj:
"...Bülent Arınç, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik vb. bir grubun başını çektiği AKP’nin içindeki tartışmalarla ilgili soruya da yanıt veren Cemil Bayık önemli bir tespitte bulundu…
Cemil Bayık: AKP’de şimdi kuruluş felsefesine sahip çıkan bir ekip var. O ekip Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun yürüttüğü politikaları doğru bulmuyor. O ekip kuruluş felsefesine dönmek istiyor. Tayyip Erdoğan mevcut politikaları ile AKP’yi de Türkiye’yi de uçuruma sürüklüyor. Bu ekibin hem AKP’yi hem de Türkiye’yi felaketten kurtarması gerekiyor. Eğer bu ekip demokratik değerlere sahip çıkar, askeri faşist politikalardan vazgeçerse biz bu çabaları destekleriz. Çünkü Erdoğan ve ekibi faşizmi geliştiriyor. Milliyetçi ve tekçidir, savaşı esas alıyor. Şiddeti, katliamları ve göçertmeyi esas alıyor. Bunlar Türkiye’yi faşizme götüren, dışarda tecrite götüren uygulamalardır. Türkiye’yi Suriyelileştiriyor ve Iraklılaştırıyor. AKP içindeki eğilim Erdoğan ve Davutoğlu’nun bu politikasına dur derse kendileri için de Türkiye için de olumlu olur..."
CB'ın bu cümleleri, 17 Şubat 2016 TSK Çalışanlarına yönelik katliamın, ertesi sabahı, yine Anfnews'de yayınlanan ve katliamı üstlenmeyerek(!), açıkça sahiplendiği ve alkışladığı açıklamaların da, ötesindedir.
Düşünsenize; RTE'ye diklenen ve Devlet Başkanlığı seçimlerinde karşısına isim olarak çıkabilecek 'fitneci(!)' mesai arkadaşlarını, PKK'nın bir nevi Genel Kurmay Başkanı destekliyor! Adamları doğmadan, boğup-atmak bu.
Artık Önderlik de, Bayık'ı daha çok seviyordur. SSÖ'inde "ya öyle konuşmasın!" diye kuryelik yapmasına gerek kalmadı.
Devlet Bahçeli'nin sicili de dopdolu elbette, ama şunu duyanı, okuyanımız azdır:
Tarih, 3 12 2010; Yer, Osmaniye.
"...
Wikileaks internet sitesindeki iddialarla ilgili açıklamalarda da bulunan Bahçeli konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Amerika Birleşik Devletlerinde, Dışişleri Bakanlığı'nın mensupları olan büyük elçiler ve diğer elemanlarla düzenlenmiş olan raporlar dünya kamuoyunda sunulmaktadır. Bunlar içerisinde bazı şeyler kamuoyunda tartışılır hale gelmiş. MHP şöyle düşünmektedir. Bu internet sayfasında ortaya konmuş olanlar yanlış veya doğru, bir ülkenin dışişleri unsurları tarafından şekillendirilmiş ve yine onların teknolojik gelişimi ile dünya kamuoyuna sunulmuş olan bazı yaklaşımlardır. İşte Türk milliyetçiliği, milliyetçi düşünce iktidardaki zararı ne olursa olsun, bir başka ülkenin toplum düzenlemesi için yeniden ortaya koymuş olduğu bazı konulara kapılıp bu gün herhangi bir partiyi veya siyasi iktidarı suçlamayı ve oradan beslenerek, oradaki değerlendirmelerden yararlanarak iktidarı ezmeyi ve ezdirmeyi zul addeder. Onun için Amerika Birleşik Devletleri'nin doğruluk derecesi nedir, ne değildir, bilemiyoruz. Fakat oradan Türkiye'nin siyasal yapısını yeniden düzenleyecek bir takım uygulamalara fırsat ve zemin hazırlayacak bir yaklaşım, internet sayfasıyla Türkiye'ye zehir saçıyorsa, sevsen de sevmesen de interneti değil, Amerika'nın dışişleri mensuplarını değil, bu milletin iradesiyle kurulmuş AKP'yi tutmak bir vatan görevi olur. İşte milliyetçilik budur. Yoksa bu düşüyor, dışarıdan da destek gelerek bu eziliyor ve kayboluyor, bir tekmede ben atayım tepe taklak gitsin diyeceği yerde onu düştüğü yerden kaldırıp millet iradesini tekrar yanınıza alıp demokrasi içerisinde, sandıktan çıkacak şekilde onu tepetaklak yere vurmak bir milli görevdir. Bunu Amerikalı değil millet yapmalıdır. Bunu dış işlerinin mensupları değil Türkiye’de bunu siyasi hesabını soracak bir kurum yapmalıdır. İşte o milliyetçi hareket partisidir. Burada dikkatinizi çekerim, bazıları gelir ‘Ya AKP'den şikayet ediyorsunuz, ama internette şunlar var, bunlara hiç seslenmiyorsunuz diyeceksiniz ki, evet, o konuda Milliyetçi Hareket Partisinin milliyetçilik damarı yabancı unsurların bir tanesinden yararlanarak onlar aracılığıyla başarı sağlamayı millet iradesini dayalı bir mücadeleyle başarılı olmayı tercih edemez. O sebepten dolayı MHP, bu tür oyunlarla veya telkinlerle veya siyaseti yeniden şekillendirme taktikleriyle dış kaynaklı, dışarıdan beslemeli, oralardan gelen rüzgara kapılarak Türkiye'de yeniden bir siyasi yapılanmayı Türk milletine bir zül addeder ve Türk milletine yakışmayacak bir davranış kabul eder. Eğer birisi ipimizi kesecekse, bu ne Amerika olmalı, ne Washington olmalı, ne Moskova olmalı, bu olsa olsa milletim olmalı diyebilmektir. İşte o yüzden önümüzdeki seçimler bu yönleriyle çok değerlidir..."
Kusmamak çok zor.
Ya Abdullah Gül'ün yüzlerce kez eline geçen kozlarda, susmasına, şaşmasına, 'öyle paldır küldüre ne gerek var, biraz daha sakin, sessiz de olur bu işler' imâsı! 1000'ne yakın kanun tasarısını onaylayıp, kanunlaşmasına verdiği katkı! Günümüzü karartan, yakın geleceğimizi kapkara yapacak metinler, onun cumhurbaşkanlığı döneminde başımıza belâ oldu.
Doğu Perinçek; hayatının en mutlu dönemini yaşıyormuş!
4 Şubat 2016 tarihli röportajından:
"...hayatımın en mutlu dönemlerindeyim diyebilirim. Türkiye'nin geleceğine güvenle bakıyorum. Birçok karamsar var Türkiye'de. Hiç karamsar bir süreçte değiliz. Bir vatan savunmasında Türk Silahlı Kuvvetleri büyük başarılar kazanıyor. Bu başarıdan mutluluk duyanlarla duygudaşım. İkincisi cemaatler, Fethullah Gülen cemaati falan bunlar tutturamadı Türkiye'de. O da önemli bir gelişme. Fethullah Gülen cemaatinin temizlenmesi, bu da insana umut veren bir gelişme. Üçüncüsü, borçlanma ekonomisinin Türkiye sonuna geldi. Türkiye üretim ekonomisine geçecek. Dördüncüsü, Türkiye Asya'da nefes almaya başladı. En büyük ticaret ortaklarımız, Rusya, Çin Almanya. Komşularımız ilişkiler bizi kardeşliğe zorluyor. Irak, İran, Suriye, Azerbaycan, bunlarla hem güvenliğimiz hem ekonomimiz için işbirliği yapmak zorundayız. Bunların hepsine toplam baktığımız zaman Türkiye Asya'daki yerine yerleşmeye doğru gidiyor. Bunların hepsine baktığımızda bunlar umut veren süreçler. Bunun için ben hayatımın en mutlu dönemini yaşıyorum..."
Nasıl ama? Ne kadar kan? O kadar mutluluk!
Yukarıdaki 6 isme, şu isimleri eklemek çok kolay:
Deniz Baykal, Leyla Zana, Celal Doğan, Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş, Tuğrul Türkeş, Yaşar Topçu, Metin Feyzioğlu, Ruşen Çakır, Emine Ülker Tarhan, Abdurrahman Dilipak, Ruşen Çakır, Oğuzhan Asiltürk, Mustafa Kamalak.
Ne liste ama!
Büyüksün Reis.