Bir haziranın üçüncü pazarı da geldi babam. Sen gene yanımızda yoksun. Biliyorum kanat taktın semalarda geziniyorsun, geride kalanlar ne olacak babam.
Çağdaştı, aydındı, devrimciydi, emekçiydi babam. Çanakkale destanını yazan isimsiz kahramanlardan birinin oğluydu babam. Gazi çocuğuydu.1 yaşında annesini 7 yaşında babasını cennete uğurlamıştı. Kederliydi, hayata yalnız tutunmalıydı.Tutundu da. Devletine 25 yıl şerefiyle hizmet etti. Şofördü babam kamu kurumunda çalıştı. Haram lokma sokmadı ağzımıza. Emek verdi okuttu çocuklarını. Demokrattı. Eşitliği adaleti savunan bir yapısı vardı. Ağzından sigarası elinden çayı düşmezdi. Seni çok özlüyorum baba. Sana ve yavrularına doyamadan bu dünyadan göç eden tüm babalara dualar okuyorum bu gün. Sen rahat uyu babam çizdiğin, aydınlattığın yolda yürüyor evlatların sen rahat uyu.
Bir öykü okudum babaları anlatan. Yaptıkları fedakarlıktan örnekler veren sizlere bir kısmını aktaracağım dilim döndükçe:
Genç adam babasının naaşını ziyaret eder. Ağlar hıçkırarak kabrinin başında. Ağzından dökülür bir çift söz.’’ HAYATIMI BABAMIN KALBİNİN ÜZERİNE KURDUM’’ ve bu sözü açıklamaya başlar:
Taşradan İstanbul iline gelir köylü İsmail, yanında 5 yaşında bebesi ile. Yalnız iki kişidirler çünkü öksüzdür 5 yaşındaki umut, annesi umut’un doğumunda hayatını kaybetmiştir. Bir otele yerleşirler. Derdi vardır İsmail’in, oğlu Umut ilik hastasıdır. İlik nakli olmazsa eğer ölecektir der doktor, 6 ay ömür biçer. İsmail Efendi haber çalar her yana. Kararlıdır. Her pahasına tedavi ettirecektir oğlunu. 3 ay sonra organ tacirinin biri çalar kapısını. Gözün aydın der İsmail’e aradığın ilik bulundu. Ama bir şartı vardır verenin. Seninde bir organını isterler. Tamam der hiç düşünmeden İsmail. Koşarlar ilik vermek isteyenin yanına. İlik verecek şahıs İstanbul Efendilerinden Kara Musa lakaplı eski kabadayının oğlu, hastadır. Onun çaresine bakarsan veririm der. Zengin mi zengindir Kara Musa, huzura davet eder bizim taşralı İsmail’i. Ona vaatler eder. Zenginliğini Umut için harcayacağını, İyileşmesi için her şeyi yapacağını söyler, İsmail’in bir organı için. Kara Musa’nın da 22 yaşındaki oğlu yatalaktır. Yatar evinde makinelere bağlı hayat dan umutsuzca. Hangi organımı istiyorsun der İsmail. Kara Musa düşünür nasıl söyleyeceğini bilemez, ilk dakikalar da. Ağlar sızlar bir zaman,duralar ve birden bire söyler kalbini evet kalbini istiyorum oğlum için der. Şaşkındır İsmail,dona kalır. Koşarak uzaklaşır önce Kara Musa’nın evinden. Deniz kenarında başını ellerinin arasına alarak ağlar, ağlar bir süre. Oteline gelir. Oğluna bakar hüzünlü hüzünlü. Umut daha da kötüleşmiştir. Artık ölmek üzeredir. Baba İsmail oğluna sarılır onu öper koklar ve ölmene izin veremem der. Kararını verir Kara Musa dan güvence alır ve hastaneye yatar. Oğlunu koçunu yaşatmak için kalbini Kara Musa’nın oğluna verir. Ama kendi orada kalır. Kara Musa sözünü tutar. Umut’u yaşatır. Tabii kendi oğlu da. Umut’a oğlu gibi bakar. Umut 19 Yaşına geldiğinde babasının kabrinde ‘’Hayatımı babamın kalbinin üzerine kurdum diyerek’’ hıçkırıklarla ağlar.
Evet sevgili okurlarım bir babanın yaptığı ve gerçek kesit ten alınan bir öyküyü aktardım sizlere. Babaların değerini sağlıklarında kendilerine ifade etmek gerekir. Yarın çok geç olabilir. Tüm okurların babalar günü kutlu olsun.
VE BİR ÇINAR DAHA DEVRİLDİ..
En büyük özelliği onuruydu,gururuydu.
Dürüsttü, çalışkandı, daha da önemlisi hırsız değildi.
Trabzon eşraflarından diyemeyeceğim,çünkü günümüzde eşraf olmak sadece zengin olmaktan ibaret.Yıllarca Hukuk Mahkemesinde Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı.Döneminde devleti yemedi,yedirmedi kimseye.Ve iş yaşamında 30 yılı aşkın bir sürede usulca emekli oldu.
Atatürkçüydü.Laikti.Devrimciydi.Cumhuriyet ve demokrasinin aşığıydı.Günümüzde derler ya adam gibi adamdı.11 evladı vardı. Her biri kırklı yaşların üzerindedir.
Banka Müdürü,Seçim Müdürü,Öğretmen ,memur ve esnaf evlatlar yetiştirdi.
Kolay mıydı 12 Eylülden önce 11 evladı disipline etmek,vukuatsız yetiştirmek?
O becermişti. Disiplinliydi, sertti mizacı..Ama dedim ya adam gibi adamdı.Peşinden milyarlık miras bırakmadı ama onuru bıraktı,gururu bıraktı. Tabii ki alana.!. Kolay mı, 1940' lı yıllarda İstanbul Vefa Lisesinden mezun olmak? Kolay mı bu bilgi ve tecrübeyle karanlıklarda izdiham yaşatan olayların içinde yaşamak? Üzülüyordu,kahırlanıyordu. Yurdun insanı için geçmiş yaşına rağmen göz yaşı akıtıyordu.O da alışamamıştı.O nedenle fazla tutunamamıştı hayata veya tutunmak istememişti.Emekli maaşı ile evde sevgili eşi ve küçük kızıyla sade bir hayat sürüyordu.
Minyon tipliydi, zayıftı.Ama sokağının dik bayırından küçük ayaklarıyla pıtır pıtır inip çıkıyordu. Tabii ki ağzından sigarası düşmüyordu.Bilemezsin ki belki sigarası onca evlatlara, eş ve torunlara rağmen onun en kıymetli dostuydu. Onu anlamak zordu. Çünkü o, insanların günü anlayıp günü kurtarma çabaları içindeyken yarınları düşünüyordu.
Bir gün beni yanına çağırarak Mehmet dedi:
Ne düşünüyorsun, Türkiye nereye gidiyor dedi? Bende siyasi ideolojim yönünde fikrimi söyledim.Umutsuz olma dedi. Su akar,yolunu bulur dedi. Benden helallik istedi ve bana bir görev verdi...
Vefatından sonra görevimi yerine getirdim. Bendeki emanetine, sevgili kızına çok iyi bakacağıma dair Allah'ıma yemin ettim. Adı Abdurrahman SÖNMEZ idi. O bizim kalbimizin eşrafı idi..
Sen rahat uyu sevgili kayınpederim. Sen rahat uyu babacığım..Mekanın cennet olsun.Ruhun şad olsun..