Bazıları ölgün geleceklerinden bir türlü ayrılamaz. Plansızca dökülmüş, saçılmış bir şeker turuncusu ojenin yatay çizgilerinde,
dahası dikey çizgilerinde,
birbirini kesen çizgilerinde,
çizgi olamamış noktalarında,
karışıklığında garip şekiller benimseyebilir. Yaşamın yüzünü görebilir. Ya da imgesini.
Bazıları üzerlerindeki kıyafet ile girdikleri ev arasındaki uçurumu, konuşmalarındaki sıcaklıkla doldurup düzlüğe çıkabilirler. Düzlüğün başını sonunu görünmez edip, haritasını çıkarabilirler görünmezlik üzerine.
Bazıları şu hayatta çok şey yapabilir, az eşyalı yaşamanın kıymetini bilebilir.
Bazıları, teslimiyetin farkına varabilir. Dahası teslimiyetin nasıl tutsak edici bir etkisi olduğunun da...
Bazıları türlü ikiyüzlülüklerine,
günahkârlıklarına,
kibir kokularına,
küstahlıklarına,
iğrençliklerine,
kendilerini üstün görüp yine de dipte durmalarına,
kör kuyuların dibine baktıkları zamanlara,
edepsizliklerine rağmen başkalarını aforoz ederek kendilerini yüceltebileceklerine inanabilir şu hayatta. Hayatta kalmanın tek yolunun bu olduğuna inanabilir. Başkalarının üzüntüleri üzerinden yol alabilir. Başkalarının hayatları üzerinde ayak izlerini bırakmak isteyebilir. Boş durmaz hiçbir an. Buna inandırabilir kendini, hunharca.
Bazıları kendisinin tertemiz olduğuna dair inancını bir anda kaybedebilir günün birinde. Bu vakte kadar kaybetmemesine şaşmalı o gün. Her ilkyazda tekrar tomurcuklanacağına inanıp, her sonyazda çiçeklerini dökeceğinin bilinciyle yaşamaya başlamasından bu yana nasıl olup da kendisini kaybetmediğine şaşırmalı en çok. Budur şaşırtması gereken temel mesele. Yüreğin temiz olup olmadığı.
Bazıları da ruhlarından kurtulmak isteyebilir. Doğduklarından bu yana ağır geldiğini düşünebilirler ruhlarının. Bazen doğrudur da bu. Her zaman değil ama, bazen. Bazen insan kendisi olma halinden sıkılıp, bambaşka bir kimlik arayışına girebilir. Kendine doğru aldığı yolu gereksiz bulup, tekinsiz bir boşluğa düşebilir günün birinde. Yanlışlık ve yalnızlıkla…
Bazıları yeter ki umutlanmayı bilsin her zaman. O bazıları, umut yoksa başka bir duygunun peşinden gitsin. Sarılacak bir şey bulsun kendine ve kurtulsun ruhuna ağırlık yapanlardan. Öteden beriden topladıklarından. Lekelenmiş zihinlerden, kırılmış şişelerden, renklenmiş tuhaflıklardan.
Bazen böyledir bu, değiştiremezsin sonu. Ne yaparsan yap, değiştiremeyeceğin bir engele takılmışsındır çengel gibi. Balık olarak kanmış, karaya vurmuşsundur. Karada geleceğine güvenmeden, dışarıya alışamadan, sonsuza inanamadan, geçmişe sarılamadan yürümüş, çölleri vahaya çevirmiş, umutsuzluğa yeni yeni çözümler bulmuşsundur kimi zaman.
Öyle işte.
Kimileyin sonu başından belli her şeyi bir korkunun ardından seyretmek zorunda hissetmişsindir kendini! Kalibresi belirsiz, uzunluğu tahmin edilemez şu hayatta böyle bir gerçeğe dönüşmek sence de biraz yorucu değil midir aslında, sevgili okur? Sonuçta, o yolların sonunda kendine varman gerekiyor günün birinde!