Bundan 11 yıl önce 2002 yılında iktidara gelen AKP hükümetinin tek ve önemli ittifakı cemaatlerdi. Cemaat ve AKP evliliği cemaatin iktidara verdiğinden çok istemesi nedeniyle AKP kanadı tarafından sıkıntıya girmeye başladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bunlar ne istediyse verdik, artık yeter diye mikrofonların önünde bağırmaya başlamıştı. Bununla ilgili MGK toplantılarında cemaatleri bitirme kararı alındı. 2011 ve 2012 yıllarında ipler iyice gerilerek iki müttefik, iki can düşmanı olarak karşı karşıya geldiler.
Her ittifakta olduğu gibi hükümetin sert çıkışları ve dershanelerin kapatılmasıyla ilgili verdikleri demeçler sonucunda koalisyon bozuldu. Ortaklık nihayete erdi. Başbakanı müttefiki sırtından vurdu.
Aslını ararsanız AKP ve cemaat ittifakı 11 yıllık birlikteliklerinde,
Cumhuriyetten rövanşlarını almak istediler,
yargıyı ele geçirmek istediler,
askerleri pasivize ettiler,
milli eğitimi darmadağın ettiler.
Tüm yandaşlarını işlere yerleştirdiler.
Daha dün Balyoz ve Ergenekon’un savcısı olduğunu itiraf eden başbakan, bugün paralel devlet olarak bahsettiği cemaatin, yargı mensupları ve polisleri, askerleri suçsuz yere içerde yatırdıklarını ima etmeye başladı.
Emniyetin içine sızan cemaat silahlı kuvvetlerin ve yargının da içine gerektiği kadar ulaşabilmişti. İlk zamanlarda iktidarın hoşuna giden bu durum okların AKP ye dönmesinden sonra ve kendilerine karşı cemaatin eyleme kalktığını görmesiyle yön değiştirmeye başladı. Cemaatin içindeki örgütlenmelerden emir alan devlet personeli, iktidarın mensuplarından emir alan devlet memurlarıyla karşı karşıya bırakıldı.
Sonuç olarak yargı, yürütme ve yasama bir birine girdi. Artık kuvvetler ayrılığından bahsedilemez oldu. İşte bu nedenle hükümet ve yönettiği devlet çamura gömüldü. Karanlığa gömüldü. Ülke bu çamurdan, bu karanlıktan kurtulmak istiyorsa 30 Mart seçimlerini bir kurtuluş olarak görmesi gerekir.
Bilinmesi gereken önemli nokta 30 Mart seçimleri kişiler için değil karanlıktan kurtulmak için ulusal bir seçimdir.