Bir insan ağaca bakarken kimi dallarına kimi gövdesine kimi de köklerine bakarmış.
GÖVDEYE bakan , düzenin, güvenliğin, sürekliliğin simgesini; DALLARINA bakan, değişim ve özgürlük duygusuna olan arzuyu; KÖKLERİ ise kimliklerimize, kişisel mirasımıza uzanan derin duygusal bağları ifade ediyormuş.
Ben, köyde evimizin 3-4 metre dibinde olan ve bu zamana kadar bizlere bol bol incir veren ve şu an kurumaya başlayan incir ağacımızın dallarına, köküne, gövdesine bakıp durdum bütün yaz.
Neden kurudu anlam veremedim. Yanına duvar örüldü, o yüzden mi? İklim değişikliğinden mi? Aşırı sıcak ya da yağmurdan mı? Hayata küskünlüğünden mi? Bilemedim.
O sararıp kuruyan yaprakları, yıpranmış incelmiş dallarıyla, yaşama küsen tavrıyla yine de her sabah 6-7 tane minik lokum gibi incirleri dallarının ucunda sundu bizlere.
Her sabah akşam eve girip çıkarken sanki bir şeyler anlatmak istiyordu bana, gülümseyip geçiyordum yanından. İkinci katta yattığım odanın penceresine kadar uzanan narin dallarının hafif sallanmasıyla selam verip beni uyandırmaya çalıştığını düşündüm hep.
Hemen yanı başında komşunun canlı, gür, yemyeşil yapraklı incir ağacının dallarıyla birbirine girmiş, sarmaş dolaş olmuş, sanki dertleşip sohbet ediyorlar gibiydi. Dinliyordum acaba ne konuşuyorlardı diye, anlamıyordum dillerinden. Büyük bir ihtimalle kayınpederimin diktiği bu ağacı Karadeniz’in bol yağmuruna rağmen suya ihtiyacı mı var deyip sabah akşam hortumla sulamaya çalıştım. Dibine özel gübre koyup beslemeye özen gösterdim. Canlansın eski haline dönsün diye…
İncir ağacının kutsal olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Gövdesinde türlü türlü ruhların barındığı söylenir. Kutsal ağaç, dilek ağacı, ruh- hırsızı ağaç, tekinsiz ağaç, hayalet ağaç gibi isimler de verildiği bir gerçektir.
“Ocağıma incir ağacı diktin”anlamını bilmeyen yoktur …İncir ağacı suyu çok severmiş, susuz kalınca kökleri 10-15 metre uzağa gidip suyun kaynağını buluyor hatta evin su borularını patlattığı da söyleniyor. Evinizin yakınına incir ağacı dikmeyin kökler ahtapot gibi boruları sarar tıkar, hatta parçalar deniliyor. Ortalama 40-50 yıl yaşarmış incir ağacı. Bu, iyi bakımla da ilgili birazcık.
Ne derece doğru bilemiyorum; incir ağaçlarının gece yaydığı kimyasallar, insan idrarındaki amonyak ve ortofosfat ile reaksiyona girerek zihinsel karışıklık, depresyon gibi semptomlara yol açabiliyormuş.
Dalda kuruyan yaprağı inceledim bir gün. Minik tırtıllar kemirmiş ince damarlarını, arılar konmuş yanındaki balı akan incire; böcekler, karıncalar var dallarında ilerleyip gezinen. Hafif bir rüzgâr esse düşecek ağacın dibine döne döne. Sonra çürüyüp köklerine karışacak. Yerin altında sarmaş dolaş olan kökler, onlar da ayrı bir dünyada. Dünyanın üstünde bihaber, toprak altı onarın diyarı. Bilmediğimiz, göremediğimiz bir âlem.
Bir akşamüstü dalda minik, olgunlaşmamış, yavru incire takıldı gözüm. Yemyeşildi, bebek gibiydi. 5-6 ay önce gözümün kenarında siğil gibi et beni oluşmuştu. Cilt doktoruna gitmiştim. O da “Çok hassas, gözün tam dibinde, sen bir göz doktoruna git.” demişti. Üşendim, gidemedim. İncir sütünün siğilleri yok ettiğini duymuştum. O akşam kopardım o gördüğüm yeşil minik inciri dalından. Bir damla bembeyaz süt aktı. Damlattım elime, aynaya falan bakamdan sürdüm gözümün dibine. 5 dakika sonra gözüm yanmaya başladı, sızlıyor, canım yanıyor.. Naptım ben dedim..Ertesi gün göz kapağım ve göz altım morarmış, zonkluyordu. Gözümü açamıyordum, yapışmış kapaklar birbirine. Fazla kaçırmışım sağına, soluna. 5 gün devam etti bu sıkıntı..Sonra yavaş yavaş geçti sızısı. Küçülmüştü siğil, bu kadar acıya rağmen yıne denemek istedim. Bu sefer daha dikkatli sürdüm. Yine sızladı ama önceki gibi olmadı. 3 -4 gün geçti ve tamamen yok oldu siğil. Göz doktorunun yapacağını minik, bebek incir halletmişti. Her derde deva olan incirin bu özelliğini de görmüş oldum.
Bu arada elime Elif Şafak’ın ‘Kayıp Ağaçlar Adası’ adlı kitabı geçti. Orada da çok bilgiler edindim incir ağacıyla ilgili. Daha sonra merak edip araştırdım bazı özelliklerini ve sizler için not aldım…
-Yunan ve Mısır uygarlıklarında verimlilik sembolüdür. Yaprakları ‘onur verici bir hediyedir.’. Olimpiyatlarda incir meyvesi verilir ve başlarına incir yaprağı örülmüş taç giydirilir.
-Mısır firavunlarının mezarına kuru incir konurdu, Musevilerin geleneksel yiyeceğidir incir.
-İncir ağacı Budizm’in ilhamı olmuştur.
-Âdem ile Havva’nın örtünmek için kullandığı yaprağından belli.
-Her dinde ve kültürde kendinden söz ettirmiş incir.
-İncil, ‘Cennetin bahçelerinde bir ağaç’ olarak anar ve Noel kutlamalarının vazgeçilmezidir.
-Çiçeği olmayan tek ağaç… Çiçeklerini baş meyvelerinin içinde saklar. Çiçeklerini içinde gizleyen bitkidir.
-İncir ağacından düşen sağlam kalmaz.
-Kalsiyum, fosfat, demir, A, B1, B2, B6, C vitaminleri içerir.
-Meyvesi, çekirdekleri, kabuğu, yaprağı, reçinesi, kökleri ilaç ve kozmetikte kullanılır.
-Reçeli kış için; incirin kurusu, sirkesi ve mevsiminde tazesi vazgeçilmezimizdir.
-Buda, tam da bir Ficus religiosanın (incir) altında meditasyon yaparken erişmiş aydınlanmaya.
-Bir başka dinde incir kabuğu saygıyla öpülüp etrafında kişisel nesneler yerleştirilerek marifete ulaşmak için dua ederler.
-Araplar ve Yahudiler evlilik hazırlıklarını incir ağacının yanında yaparlar. Önlerine çıkacak her türlü fırtınayı salimen atlatabilecek kadar sağlam yuvalar kurulacağını umarlar.
-Hindularda kadınlar hamile kalmak istediklerinde kendilerini incir ağacının öz suyuna bularlar.
-Kurbanlık hayvanları keserler dibinde, yeminler edilir, kan davaları çözümlenir. İncir ağacını yedi kere tavaf ederler.
Saymakla bitmeyen özellikleri olan incir ve incir ağacı hakkında çok şey öğrenmiş oldum.
Bu ağaç yıllardır burada, bakıp geçmişim yanından hep, görememişim. Kurumaya başladığında fark ettim hepsini.
O artık benim en candan dostum oldu. İnşallah tamamen kuruyup yok olmaz da devam eder arkadaşlığımız.