" Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!
Dünü bu güne Bu günü yarına bağlayın! Diyen şiirler, boyaları kahraman tablolar lâzım. " diyerek bitiriyor, “Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin Destanının” son sözündeki, son kelimelerini, üstâd Nazım Hikmet Ran.
Şairine, ressamına, insana, bize, sana, bana sesleniyor.
Ah vah etmeyi, ağlamayı bırak; planlı programlı çalış, günlük yaşama. Ve bu amaçların ihyâsı için de, liyakatına göre, argümanlarını bul ve kullan diyor.
Aydınların karardığı, şairlerin sustuğu, heykeltraşın -heykelinin ömrünü bilemediği için- eline keskisini alamadığı dönemden geçiyoruz.
Bir anormal durumdan; şiir yazmayan, bırak yazmayı şiir okumayan; dinlemeyi sevmeyen, yorulmak- terlemek bile istemeyen, sana/bana ne döneminden geçiyoruz.
Bırak Allah aşkına ne şiiri, ne sanatı, ne heykeli? Ne olacak halim mi diyorsunuz?!
Önceki 2 röportajda ülkede ne olup bittiğini, bitti gibi gösterildiğini, üniter yapının ne ölçüde tehdit altında olduğunu arz ettim.
Ve bu sürecin cüzdanlara yansıyacağı da muhakkak. Halimize olacak olan budur! Ülkenin % 80’lik servetini, % 20 yerken; bu dilim küçüldü, yedikleri pasta da büyüdü. Olan tastamam da budur!
Yine, pek de umursamadığımız, pek de etki etmeyeceğini düşündüğümüz bir sıkıntı daha var! Polis teşkilatına, yapısına, temeline, çatısına; hatta organizasyonun/örgütün tamamına yapılması planlanan müdahaleler var.
İtham/iftira atmak suretiyle: görev yeri değişiklikleri, haksız tayin(sürgün), görev vermeme, açığa alma, ihtisas branşlarının iptali, idarî ve adlî soruşturmalar kesintisiz devam ediyor!
Ama bunlar yetmemiştir ve daha kalıcı (!) bakın neler var?:
Şimdi de polis okullarını, Polis Kolejini, Polis Akademisini kapatmaya, terfi sistemini bozmaya, hiyerarşik yapıyı uçurmaya, polis alımlarını “pusulalar” üzerinden yapmaya karar verdiler.
Bir tasarı hazırladılar, tasarı metni hâlâ kimsenin elinde yok. Tasarıyı savunan sözcünün, vekilin elinde dahi bu metin yok.
Ama dijital dünyanın ilahlarına şükürler olsun ki (vallahi sadece ironi), tasarı sızdı ve ortalıkta dolanıyor.
300.000’ne yaklaşan dev bir örgüt susmuş, sinmiş, şaşkın bir vaziyette. Ben bu dayağı niye yiyorum,? hak mı ettim!, tamam da bu kadar da dövülmez ki! modunda.
“E kardeşim, cemaatler, tarikatlar doldurmuş teşkilatı! Olacağı da bu!” demek kolaycılığına sığınabilirim. Ama olanlara ve sızan planlara bakılınca, dehşete kapılıyorum. Bu iş cemaat, paralel işi falan olamaz zannım, güçleniyor!
Haberdar ederek engel olunabilir mi diye de düşünüyorum. Ve bu nedenle de yazıyorum.
Yazmakla da kalmayıp, olanlara tarih önünde şerh düşmüş olabilme yiğitliğini, gösterenler de var.
21 Kasım 2014 günü, Ankara Polis Koleji’nin kapısının önünde, saat 13.30’da emekli polisler ve yakınları Basın Açıklaması yaptılar.
Özetle, dediler ki:
“..Teşkilatımız İktidarların muhafız alayına dönüştürülecektir. Yani hukukun gereklerine göre değil, iktidarın isteklerine uyan bir polis teşkilatı kurulmak istenmektedir!..”
“...Bu kurumların kapatılmasıyla, polislik, toplumun hak ve menfaatlerini koruyan bir meslek olmaktan çıkacaktır. İktidarların muhafız alayına dönüştürülecektir. Yani hukukun gereklerine göre değil, iktidarın isteklerine uyan bir polis teşkilatı kurulmak istenmektedir..."
"...Ancak İç Güvenlik Formu olarak sunulan bu yasa tasarısı, hiçbir bilimsel çalışmanın ve kurumsal ihtiyaçların ürünü değildir. Tasarı hazırlanırken, yıllarını emniyet teşkilatına vermiş başarılı yöneticilerin ve iç güvenlik konularında uzman akademisyenlerden görüşü alınmamıştır. İnsan hakları ve hukukun gereklerini icra ederek personeli yetiştirmek üzere kurulmuş köklü eğitim kurumlarını, birkaç kişilik dar bir kadro tarafından, gizlice ve alelacele hazırlanmış yasa tasarısı ile tasfiye etmek, AB kriterlerine uymamaktadır. Bu gerekçelerle, evrensel insan hakları, hukukun temel prensipleri ve kanunların hükümleri doğrultusunda hareket eden polis amirleri yetiştiren Polis Koleji ve Polis Akademisi'nin kapatılması toplumun güvenliği ve milletin menfaatlerine açıkça aykırıdır.
Ayrıca güvenlik hizmetlerinde uzman ve emniyet müdürlerinden yararlanılması gerekirken zorunlu emekli edilmesini ve valilerin emniyet müdürü olarak atanmasını öngören bu düzenleme asla kabul edilemez."
"Bu tasarıyı küçük bir grup, yarısı emniyet mensubu da değil. Gizli kapaklı hazırladılar. Biz bunun taslağını çok zor temin edebildik. Gerekçelerini bilmiyoruz. Başbakan Yardımcısı basında açıklamalar yaptı. Anlaşılıyor ki devletin en önemli kurumu polis üzerinde oyun oynanıyor. Karşı çıkışımız budur. Halkın ve devletin güvenliğini yakından ilgilendiren bir yasa çalışmasında hiçbir yere danışmadan gizli kapaklı çalakalem bir şeyler yazılmasına karşıyız.
2 Ekim 2014 tarihli AB'nin Türkiye ilerleme raporunda büyükçe bir paragraf yazıyor. Diyor ki, 'Anahtar kanunlarda, değişikliklerde hiçbir yere danışılmıyor ve Türkiye'de yine kanunlar apar topar çıkartılıyor. Kamu ile paylaşılmıyor, tartışılmadan çıkartılıyor.' Demek ki AB'nin ilerleme raporunda yapılan tespitin doğru olduğunu gösteriyor.
Sayın Başbakan'dan, Sayın İçişleri Bakanı'ndan, Sayın Emniyet Genel Müdürü'nden randevu istedik. Sadece Emniyet Genel Müdürü'nün özel kalemi bir kez aradı, 'niçin arıyorsunuz' dedi. Biz kısaca anlatınca 'size dönüş yapacağız', dediler, hala dönmediler.
Demek ki biz, birtakım yollar tıkanıyor diye biz bu basın açıklamasını yapma durumuna geldik.
Siz eğer bir kuruma şu olmuş, bu sızmış diyorsanız, Türkiye'deki çok kuruma sızma olmuştur. O zaman onları temizleyin! Hastanelerde doktorlar çalışmıyor deyip hastaneleri kapatıyor musunuz? Orduyu dağıtıyor musunuz? İmamın birisi ahlaksızlık yaptı diye bütün camileri mi kapatıyorsunuz? Bu kurumları bu şekilde yıpratıp, yerle bir etmek çağ dışıdır."
Açık, sade ve anlaşılır.
Hafızam beni yanıltmıyorsa, polis teşkilatının kurumsal olarak ilk dik duruşudur. Diklenmeden ama.
Ben bu açıklamaya fiziken katılamadım. Çünkü haber tv’lerinden birine yapmaya başladığımız programımızın ertesi günüydü. Hem icra ettiğimiz programın tartışması, hem de önümüzdeki Perşembe canlı yayınlanmaya devam edecek olan 2.sinin planlaması toplantım vardı.
29 Kasım Cumartesi Günü 13.00’da Polis Akademisi (Anıttepe, Çankaya ANKARA) önünde #PolisAkademisikapatılamaz demek için tekrar bir araya gelecekler.
Belki bu açıklamalar, seslenmeler karşılığını kısa vadede bulamayacak! Ama vicdanlarda, süreçte mutlaka-mutlaka karşılığı var.
Direnmenin, itirazın, hayır diyebilmenin kibarcası, medenîcesi, hukukîsi polislere de nasip oldu ya; ölsem de gam yemem.
*(makalemin başlığı büyük bir siyasetçimizin beyanı ve edebiyat dünyasının önemli bir eserinin adının izdivacından doğmuştur.)