Durduramıyorsun.
Bir şeyler oluyor ve sen engel olamıyorsun istemediklerine. Durduramıyorsun. İstemediklerini de görmen için zorluyorlar seni. Yaşatıyorlar. Zorla öğretiyorlar.
Bilmediğin bir şehirde birileri ölüyor. Başkaları onları savunduklarını söyleyip, daha fazla insanı öldürüyorlar. Ölen insanların üzerine, ölümden kuleler dikiyorlar. Ve sen, durduramıyorsun.
Meclis odalarında tuhaf şeyler oluyor, duyuyorsun. Salonlarında da herkes birbirine girmiş, boğaz boğaza. Demokrasi bu mu, diyorsun. Milleti idare etmesi için demokratik yollarla seçilmiş insanlar neden birbirlerini boğazlıyorlar? Kim durduracak onları?
Sen, durduramıyorsun.
Bu sırada başka birileri, başka birilerini öldürüyor. Ölümden kuleler, yükseldikçe yükseliyor. Ve hiç kimse bu ölümlere “Dur! Yeter, artık kimse ölmesin. Hiç kimse.” demiyor. Kan görmek istiyor birileri. Susuyorsun. Susturuluyorsun. Konuşanlar dangalakça şeyler söyleyebiliyorlar. Konuştuklarını düşünüp ortamı incecik bir ip gibi çekiştirip gerebiliyorlar. Durduramıyorsun. Duymazdan ve görmezden gelmeyi de pek beceremiyorsun.
Eğitim sisteminden bahsediliyor. Değiştirilmesi gerektiğinden, gelecek sistemin daha faydalı olacağından bahsediliyor. Birileri bir şeylerden bahsediyor. Sınava girecek öğrenciler türlü zorluklara tabi tutuluyor. Kırbaçlanıyorlar. Ve sen, durduramıyorsun.
Gazetelerin manşetleri her gün farklı kılıflarda aynı haberlerle çiziliyor. Tüm sayfaları bir önceki günün aynısı olan gazeteler servis ediliyor orada burada. İnsanlar bunları kanıksamış olarak okuyup, kenara atıyorlar gazetelerini. Haberler desen, savaş meydanı. İzlemek cesaret gerektiriyor. Ölen insanları izlemek cesaret gerektiriyorsa, insanları öldürmek delilik gerektirmez mi? Deli mi bunlar, diyorsun. Neden öldürüyorlar?
Sokağa çıkamaz ediliyorsun kimi zaman. Her an kafanı kırmaya, beynini patlamaya hazır insanlarla karşılaşacağını bildiğinden, insanların sığı fikirlerini üstünlük madalyası olarak taşıdıklarını gördüğünden ruhun daralıyor. Çıkmayayım dışarı, diyorsun. Çıkmamalıyım. Basit bir karar karşısında elin ayağına dolaşıyor.
Herkes ya bir sistemin, ya da bir insanın mağduru oluyor. Hükümetten hükümete kayırılan insanlar değişiyor ve düşünüyorsun ki, bu böyle olmamalı! Kimsenin kimseyi kayırmasına ihtiyaç olmamalı, insanlar bu kadar düşmemeli. Burada, birileri her zaman başka birilerini mağdur ediyor. Siyaseti de kılıf olarak kullanıyor. Siyaset ne zaman bu hâle geldi, getirildi? Nereye kadar gider bu böyle?
Durduramayacağın “gelişmeler” oluyor. Sen, seyrediyorsun. Sadece senin gibi birilerinin daha olduğunu duymaya ihtiyacın var, biliyorsun. Duyabilecek misin? Bilmiyorsun. Gazete okumayı ve televizyon seyretmeyi bırakıyorsun. Dışarı da çıkmana gerek yok zaten.
Bu bayram ne yapacağını bilmiyorsun. 29 Ekim hâlbuki gururlanman gerekir, sokaklara çıkıp neşelendiğini herkese göstermen. Hatta, birlikte, kol kola neşe halkaları oluşturmayı dilemen gerekir. Bunu bir düşünebilir misin sahi? Başarabilir misin?