Barbarlık içinde kaybolup gitmemize ne kadar kaldı? Öngöremiyorum!
Ama bugüne bakarak; barbarlık içinde debelendiğimizi net söyleyebilirim.
Olanları hepimiz biliyoruz, görüyoruz ve umrumuzda değil!:
Dünyada verdiği karardan dolayı tutuklanıp, yargılanan bir tane hakim var mıdır?
Olmuş mudur?
Dünyada verdiği yazılı talimattan dolayı tutuklanıp, yargılanan bir tane savcı var mıdır?
Vardır.
Sadece ülkemizde!
Türkiye'deki; polis teşkilatına, adlî makamlara, bilim insanlarına, medya dünyası ve çalışanlarına, öğretmenlere, aktivistlere, ......; yapılanların örneğini, dünyada çok zor bulursunuz!
Kurum'un, Kuruluş'un tamamının içini boşaltmaya yönelik örnek, ben bilmiyorum.
Polis teşkilatı, Adliye, Mülkiye; var ama, işlevsel olarak yoklar artık!
Sekiz aylık yaralı bebeğe, onu hastahaneye yetiştirmeye çalışan dedeye ateş edebilen kişi, ancak insan olabilir. Eksilsin, büyümesin, yaşamasın, gebersin diye tetiğini çekiyorsun! Evet, ancak bunu Kâbil'in çocukları yapar.
15 yaşında, kafasından gaz kapsülüyle yaralanmış, 269 gün komada yatmış ve sonunda ölerek kurtulmuş bir çocuğun ardından; hasbelkader öldürelememiş aile fertleriyle bile, defalarca alay edilmiş bir ülke, bu ülke.
Bu aşağılama ve alay etme esnasında da, onunla birlikte binler, miting alanında ıslıklayarak, yuhalayarak bu rezilliğe katılmışlardır. Mitingte olamayan milyonlar da, televizyonlarının başında, yuhalamaya iştirak etmişlerdir. Hem de defalarca.
Şehid, boylu boyunca makamında uzanmış yatarken, bir elini tabuta koymuştur. Çünkü diğer elinde mikrofon vardır ve "... Bu topraklar şühedâ kanıyla yoğrulmuş topraklar. Mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Yeter ki biz bir olalım, beraber olalım, birbirimizi Allah için sevelim..." demektedir.
Böylesi bir hâl, belki belki savaşta olabilir. Demek ki savaştaydık.
Bu hamâset konuşmaları esnasında, cemâatın kaçının kalbi, diz çökmüş ağlayan babayla; boylu boyunca ay yıldızlı kızıl bayrağa sarılmış yatan yiğitleydi ki? Çok merak ediyorum.
Kaçımızın kalbi mağdurlarla, kaçımızın kalbi katillerle?
Çoğumuzun kalbi karnımızı doyuranla, doyuracak olanla, değil mi?
"Evet Musa sen haklısın ama; Firavun sayesinde karnımız doyuyor!"
Siz eskiye döneceğimizi, iyi-kötü yuvarlanıp gideceğimizi, Hatay'ın, Diyarbakır'ın hâlâ bize ait kalacağını sanmaya devam edin.
Veya; hendeklerle, kantonlarla özgürleşerek, federasyona koşan, sonrasında da tam bağımsız olacak ve diğerleri birleşecek Türkiye Kürdistan'ının kurulacağını.
Sanın ve basın tetiğe!
Tetiğe basanların yanında olamıyorsan, bir elindeki kumandanı, diğer elindeki kaşığı bırakmadan, yut lokmanı sen.
Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde, Güneysu İlçemizdeki İlköğretim Okulundaki bir sınıf mümessilliği neyse; bazı ülkelerdeki başbakanlık da, hatta devlet başkanlığı da odur, dünyayı yönetenlerin nezdinde.
Projeciklerinde; icap ederse mini minnacık düzeltmeler yaparlar. Süre uzar, Ali gider, Abdullah gelir. O kadar.
Joe Biden da tam da bu noktada, gelmiş ve 'durmak yok, yola devam' demiştir; 'ama işaret buyurduğumuz şekilde!'. Aksi halde 'mini minnacık tadilat yaparız' demiştir. Gitmiştir.
Aksine, Biden'ın dediklerinden ve görüştüklerinden 'umut' yontanlar, azcık geçmişe bakarak, umut yerine, 'endişelenebilirler'!
29 Ocak 2016 günü şu sözleri Cumhurbaşkanımız söyledi:
"....Bunların hepsi yalan. Bir kere orada sürekli olarak ambulans var ve dün zaten bakanımız da açıkladı. Açıkladığı andaki sayılar, 5-6 ambulans orada bekletiliyor. 'Alın yaralıları, getirin güvenli bölgeye ve biz buradan hemen onları hastaneye götürelim' deniliyor. Ambulanslar hazır ama bunlar yaralıları oraya kasıtlı götürmüyor. Belki de yaralı değiller. Ateş menziline ambulansları sokup, orada ambulanslara karşı, kendilerine göre orada bir üstünlük temin etmek... Dertleri bu. Tabii ki orada da ilgili arkadaşlar gerekli tedbiri almak durumundalar..."
Durum çok kıymetli olmasa, bir ambulansın çağrıldığı yere gidip-gitmemesine, ilk yardımın nasıl ve ne zaman yapılacağına; ülkenin bir numarası karışır mı?
Ve hiç kimse de itiraz edemedi. Biri de çıkıp, 'kamû ilk yardım hizmetini her hâlükârda verecek, vermeli, başka şekil düşünülemez!' demedi. Diyemedi. ben yazayım bari.
Sustum.
Ter bastı!