Saat tam 01:19. Ben yazı masamın başındayım ve yazıyorum. Perde sonuna kadar açık, yıldızlı bir gece, Ay neredeyse Dolunay, Toroslar'ın eteklerinde birbirine yakın iki köyün ışıkları yanıp sönüyor, ya da ben öyle görüyorum, illüzyon da olabilir gördüğüm, gece sessiz, sessizliği bozan tek şey tek tük geçen otomobiller, binanın az ilerisinde bir ağaç, daha tam dökmemiş yapraklarını, ağacın hemen yanında neon bir lamba, ağacın en tepesindeki birkaç yaprak kımıldıyor, dalları görmüyorum, tam aydınlık değil, yol sararıp düşen yapraklarla dolu, kıpırtısız öylece duruyorlar, binaların arasından tek tük ağaçlar görünüyor, bazıları sapsarı.

Ben eski dünyaya yolculuğa çıkıyorum, Colomb'la okyanusa açılıyorum, günler geceler süren bir yolculuğa, bilinmeyene doğru, sınırları kavşakları olmayan bir yolda, düşler kuruyorum uykusuz gecelerde, hayallere dalıyorum zifiri karanlıkta, denizkızları çıkıyor karşıma ya da ben öyle görüyorum, fırtına başlıyor, korkuyorum, beni kıyıya taşıyacak tek ümidim denizkızları, güveniyorum onlara, çok eminim hem de, sırma saçlı Denizkızlarına aşık oluyorum, yarenlik ediyorum onlarla, korku ve umut güzel şey, korkmak ve umut etmek güzel, coşuyorum, denize atasım geliyor kendimi, nasıl olsa Denizkızları var, güvendeyim.

 

Sonra ıssız bir ormanda kayboluyorum, Robinson'u hatırlıyorum birden bire, ıssız bir adayı, umut umutsuzluğa dönüşüyor, umutsuzluk umuda, cinler varsa periler de var, umutsuzluğa gerek yok, koyu yeşil ıssız bir ormanda yolumu bulduracak tek umudum periler, beni koruyacakta onlar, korku varsa umutta var, ve korkmak güzel, umut etmekte ve ne güzel çelişki bu.

Ve çocukken korku ve umut ne güzeldi, ne güzeldi korkulu rüyalardan uyanıp yanı başımızdakileri görüp tekrar güvenli sularda uykuya dalmak. Umudu da korkuyu da kaybettik şimdi, kaybolan hayatlar gibi. Donuk duyarsız bir dünyaya doğru hızla ilerliyoruz ve ben yazı yazıyorum yıldızlara bakarak dolunaylı bir gecede sessizliğin tam ortasında.

Öğrencim Cemil Gündoğdu’dan alıntı.

            Adıyaman/ Besni