Salı gün öğle üzeri bir telefon aldım. Çok sevdiğim bir arkadaşım, o gün yayımlanan Kalbin Kadim Bilgisi başlıklı yazımı okumuş, bir şeyler söyleme gereği hissettiği için de beni aramış hemen. 
“O Çocukların Katili Kim? başlıklı yazından hemen sonra bu olmamış. Herkesin yazabileceği bir yazı olmuş bu seferki. Sen de farkındasın değil mi bunun?” dedi, ben telefonu cevaplar cevaplamaz.
Kuşku götürmez bir gerçeklikle haklıydı. Biraz sessiz kaldım. Sonra da kendimce haklı bulduğum cevabı vermeye çalıştım ona.
“Haklısın. Böyle yazılar da yazıyorum gazetede ama gündelik hayatın sıradanlıktan çıkıp sıra dışı bir hâle büründüğü şu günlerde gelen bir yoruma tepki olsun diye yazdım o yazıyı. Birilerinin de nedenini sorgulamasını istiyordum. Bu da sen oldun.”
* * *
Çok hassas bir yapım var. Ruhunun acısını teninde hisseden biriyim. Bilirsiniz, tenin acısı da kolay kolay unutulmaz yaşarken. Öldüğündeyse başka bir bilmeceye evrilir ya, konumuz o değil.
Geçtiğimiz gün adını sanını vermek istemediğim bir büyüğüm “Ot, çöp yaz, bunları yazma. İnsanları korkutuyorsun. Aşktan bahset, duygulardan filan,” dedi. Bunun üzerine yazdım o yazıyı. Korkulacak bir şey olmadığını, korkacak birileri varsa vicdanlarının yerini unutmuş kimseler olduğunu göstermek istedim aşktan bahsederek. Hayatın içinde hâlâ enfes duygular olduğunun da bilincinde olduğumuzu hissettirerek. Bir şekilde. Elimden geldiğince.
Karmaşık, iç karartan ama aynı zamanda gençlerin kalbinin merkezini bulmaya çabalaması nedeniyle umut vaat eden günlerden geçiyoruz. Sokak hiç bu kadar güvenilmez ve aynı zamanda korunaklı, insanlar bu kadar bir olmuş ve aynı anda bu kadar karşı karşıya durmamıştı. En azından benim yaşım nedeniyle görmediğim, geçmişte böyle bir geleceği tahayyül etmeye çalışsam belki olmamasını dileceğim günler geçiyor tenimizi yaka yaka.
Az önce de söyledim ya, hassas bir yapım var, bazı şeyleriyse göz ardı edemeyecek kadar duru bir zihnim var. İnsanların bir arada bulunması, birbirini ne kadar tanımıyor olsa da tenlerinin acısını bir yaşaması çok duygulandırıyor beni. Bu yüzden, en çok bunları anlatmak istiyorum. Gündem yazılarını da o nedenden ötürü yazıyordum.
Ama belki ufak bir ara…
Küçük bir yarayı tamir etmek için kısa bir soluk gerekiyor şimdi hepimize. O yüzden böylesi yazıları yazıyorum şimdilerde. Biraz soluklanmak, zihnimizi temizlemek ve birilerinin elinde paçavraya çevrilmeye çalışılan duyguların ehemmiyetini göstermek dileğiyle, bir süre daha da yazacağım. Ne de olsa bizi ayakta tutan, o duygular. Onlarsız olmaz şu günlerde.

Salı gün öğle üzeri bir telefon aldım. Çok sevdiğim bir arkadaşım, o gün yayımlanan Kalbin Kadim Bilgisi başlıklı yazımı okumuş, bir şeyler söyleme gereği hissettiği için de beni aramış hemen. 

“O Çocukların Katili Kim? başlıklı yazından hemen sonra bu olmamış. Herkesin yazabileceği bir yazı olmuş bu seferki. Sen de farkındasın değil mi bunun?” dedi, ben telefonu cevaplar cevaplamaz.

Kuşku götürmez bir gerçeklikle haklıydı. Biraz sessiz kaldım. Sonra da kendimce haklı bulduğum cevabı vermeye çalıştım ona.

  “Haklısın. Böyle yazılar da yazıyorum gazetede ama gündelik hayatın sıradanlıktan çıkıp sıra dışı bir hâle büründüğü şu günlerde gelen bir yoruma tepki olsun diye yazdım o yazıyı. Birilerinin de nedenini sorgulamasını istiyordum. Bu da sen oldun.”* * *

Çok hassas bir yapım var. Ruhunun acısını teninde hisseden biriyim. Bilirsiniz, tenin acısı da kolay kolay unutulmaz yaşarken. Öldüğündeyse başka bir bilmeceye evrilir ya, konumuz o değil.

Geçtiğimiz gün adını sanını vermek istemediğim bir büyüğüm “Ot, çöp yaz, bunları yazma. İnsanları korkutuyorsun. Aşktan bahset, duygulardan filan,” dedi. Bunun üzerine yazdım o yazıyı. Korkulacak bir şey olmadığını, korkacak birileri varsa vicdanlarının yerini unutmuş kimseler olduğunu göstermek istedim aşktan bahsederek. Hayatın içinde hâlâ enfes duygular olduğunun da bilincinde olduğumuzu hissettirerek. Bir şekilde. Elimden geldiğince.

Karmaşık, iç karartan ama aynı zamanda gençlerin kalbinin merkezini bulmaya çabalaması nedeniyle umut vaat eden günlerden geçiyoruz. Sokak hiç bu kadar güvenilmez ve aynı zamanda korunaklı, insanlar bu kadar bir olmuş ve aynı anda bu kadar karşı karşıya durmamıştı. En azından benim yaşım nedeniyle görmediğim, geçmişte böyle bir geleceği tahayyül etmeye çalışsam belki olmamasını dileceğim günler geçiyor tenimizi yaka yaka.

Az önce de söyledim ya, hassas bir yapım var, bazı şeyleriyse göz ardı edemeyecek kadar duru bir zihnim var. İnsanların bir arada bulunması, birbirini ne kadar tanımıyor olsa da tenlerinin acısını bir yaşaması çok duygulandırıyor beni. Bu yüzden, en çok bunları anlatmak istiyorum. Gündem yazılarını da o nedenden ötürü yazıyordum.

Ama belki ufak bir ara…

Küçük bir yarayı tamir etmek için kısa bir soluk gerekiyor şimdi hepimize. O yüzden böylesi yazıları yazıyorum şimdilerde. Biraz soluklanmak, zihnimizi temizlemek ve birilerinin elinde paçavraya çevrilmeye çalışılan duyguların ehemmiyetini göstermek dileğiyle, bir süre daha da yazacağım. Ne de olsa bizi ayakta tutan, o duygular. Onlarsız olmaz şu günlerde.