“Bilirim lekesi kalır ağlamanın” –Gonca Özmen
Gözyaşlarından belli olur katilin kim olmadığı. Bir ülkenin yarısının katili savunan olduğu, diğer yarısınınsa ölen çocuklarının ardından ağladığı bir coğrafyada yaşadığımızın farkındayım birkaç aydır.
Ağlaya ağlaya heder olduğumuz, ağladıkça daha çok direnmeye karar verdiğimiz, direnmezsek eğer o ölen çocukları mahcup edeceğimizin farkına vardığımız şu günler… Ne yazsak eksik kalıyor. Nasıl yazsak tarif edilemez bir acı karşımızda dikili duruyor. Ve acı, zalimin zulmüyle daha da çoğalıyor. 
Ethem, Mehmet, Abdullah, Medeni, Ali İsmail ve Ahmet… Bizim çocuklar… Sokak arasında top koşturan, belki aynı bakkaldan alışveriş ettiğimiz, belki çıkmaz bir sokağı beraber çözmeye çalıştığımız çocuklar… Benden kaç yaş, kaç ay büyük olurlarsa olsunlar hâlâ birilerinin indinde, yüreğinde çocuk olanlar… Başlarına bir iş geldiğinde, diyelim en basit örnekle sokağın birinde takılıp düştüklerinde ağlayacak analarının, babalarının, bacılarının, arkadaşlarının olduğu çocuklar… 
“Bunca zulmü hak edecek ne yapmış olabiliriz?” diye düşünüyorum her yeni ölümde. Öyle ya, siyasi haklarımızı dahi görmezden gelmelerine neden olabilecek çok büyük bir suç işlemiş olmalıyız durum böyleyse. Ama bulamıyorum. Cevapsız kalıyor soru. Bunca zulmü, bunca kafa karışıklığını hak edecek bir sebep yok ortada. Hiç olmadı. Olmamalı.
Hükmü bir gün sürse de insanın içine yerleştirdiği acının tesiri günler süren gazeteler, internet ve televizyon haberleri, sosyal medya kanalları… Hiçbirini görmek istemiyorum. Hiçbirini. Çünkü bunca zulmü hak edecek sebep yokken, bunca çocuk sokak ortasında öldürülürken, bunca insanın gözü gaz fişeğiyle çıkarılırken, bu kadar insan özgürlüğünü ararken birilerinin çıkıp da saçma sapan açıklamalar yapmasına dayanamıyorum. Tahammül edemiyorum. İçim kaldırmıyor böylesi bir ikiyüzlülüğü. Güçlüden taraf olmalarını, onlarla aynı safa durmalarını, birlikte eğilip kalkmalarını anlayamıyorum. İnsan böylesi bir vicdansıza nasıl dönüşür? 
Ölmek bu kadar basit mi? Bir gün başına bir plastik mermi isabet ettiğinde ya da en fenası, günün birinde yasal hakkını kullanmak için sokağa çıktığında birileri tarafından dövülerek öldürülür müsün yani? Hadi tüm bunlar oldu diyelim, tüm bunlar olmamış gibi yapalım da olduğunu varsayalım sonra, katilin kim olur o zaman?
Sussam ben olur muyum mesela? Ya da sustuğunuz ya da zalimden taraf olduğunuz için siz olur musunuz? Kim olur?
Katil biz mi oluruz susarsak?
Biz oluruz, evet. Gün gelir, vicdanımızı unuttuğumuzda susar ve o çocukların katili oluruz. Hiçbir şey yapmadığımız için oluruz katil. Ağlamadığımız için. Ve en çok, gözyaşlarımızın akmıyor oluşu belli eder katil olduğumuzu.
İşte bu sebepten ben susmak değil, ses olmak için yazmayı istiyorum ve o çocukların katilleri arasında adımın geçmemesini diliyorum. Belki de bir vicdanım olması gerektiğini şu günlerde daha çok hatırlıyorum. Yoksa böylesi büyük bir vicdan yükünün altında kalırsam, bir daha kendimi bulamayacağımı hissediyorum. Dahası böylesi bir durumda kendimi çoktan kaybetmiş de olacağımı, biliyorum.

“Bilirim lekesi kalır ağlamanın” –Gonca Özmen

Gözyaşlarından belli olur katilin kim olmadığı. Bir ülkenin yarısının katili savunan olduğu, diğer yarısınınsa ölen çocuklarının ardından ağladığı bir coğrafyada yaşadığımızın farkındayım birkaç aydır.

  Ağlaya ağlaya heder olduğumuz, ağladıkça daha çok direnmeye karar verdiğimiz, direnmezsek eğer o ölen çocukları mahcup edeceğimizin farkına vardığımız şu günler… Ne yazsak eksik kalıyor. Nasıl yazsak tarif edilemez bir acı karşımızda dikili duruyor. Ve acı, zalimin zulmüyle daha da çoğalıyor. 

  Ethem, Mehmet, Abdullah, Medeni, Ali İsmail ve Ahmet… Bizim çocuklar… Sokak arasında top koşturan, belki aynı bakkaldan alışveriş ettiğimiz, belki çıkmaz bir sokağı beraber çözmeye çalıştığımız çocuklar… Benden kaç yaş, kaç ay büyük olurlarsa olsunlar hâlâ birilerinin indinde, yüreğinde çocuk olanlar… Başlarına bir iş geldiğinde, diyelim en basit örnekle sokağın birinde takılıp düştüklerinde ağlayacak analarının, babalarının, bacılarının, arkadaşlarının olduğu çocuklar… 

“Bunca zulmü hak edecek ne yapmış olabiliriz?” diye düşünüyorum her yeni ölümde. Öyle ya, siyasi haklarımızı dahi görmezden gelmelerine neden olabilecek çok büyük bir suç işlemiş olmalıyız durum böyleyse. Ama bulamıyorum. Cevapsız kalıyor soru. Bunca zulmü, bunca kafa karışıklığını hak edecek bir sebep yok ortada. Hiç olmadı. Olmamalı.

Hükmü bir gün sürse de insanın içine yerleştirdiği acının tesiri günler süren gazeteler, internet ve televizyon haberleri, sosyal medya kanalları… Hiçbirini görmek istemiyorum. Hiçbirini. Çünkü bunca zulmü hak edecek sebep yokken, bunca çocuk sokak ortasında öldürülürken, bunca insanın gözü gaz fişeğiyle çıkarılırken, bu kadar insan özgürlüğünü ararken birilerinin çıkıp da saçma sapan açıklamalar yapmasına dayanamıyorum. Tahammül edemiyorum. İçim kaldırmıyor böylesi bir ikiyüzlülüğü. Güçlüden taraf olmalarını, onlarla aynı safa durmalarını, birlikte eğilip kalkmalarını anlayamıyorum. İnsan böylesi bir vicdansıza nasıl dönüşür? 

Ölmek bu kadar basit mi? Bir gün başına bir plastik mermi isabet ettiğinde ya da en fenası, günün birinde yasal hakkını kullanmak için sokağa çıktığında birileri tarafından dövülerek öldürülür müsün yani? Hadi tüm bunlar oldu diyelim, tüm bunlar olmamış gibi yapalım da olduğunu varsayalım sonra, katilin kim olur o zaman?

Sussam ben olur muyum mesela? Ya da sustuğunuz ya da zalimden taraf olduğunuz için siz olur musunuz? Kim olur?

Katil biz mi oluruz susarsak?

Biz oluruz, evet. Gün gelir, vicdanımızı unuttuğumuzda susar ve o çocukların katili oluruz. Hiçbir şey yapmadığımız için oluruz katil. Ağlamadığımız için. Ve en çok, gözyaşlarımızın akmıyor oluşu belli eder katil olduğumuzu.

İşte bu sebepten ben susmak değil, ses olmak için yazmayı istiyorum ve o çocukların katilleri arasında adımın geçmemesini diliyorum. Belki de bir vicdanım olması gerektiğini şu günlerde daha çok hatırlıyorum. Yoksa böylesi büyük bir vicdan yükünün altında kalırsam, bir daha kendimi bulamayacağımı hissediyorum. Dahası böylesi bir durumda kendimi çoktan kaybetmiş de olacağımı, biliyorum.