Korona virüsü tüm yaşantımızı sıkıntıya sokmuş ve alt üst etmişken bu salgından kurtuluş için tüm dünyanın umudu olan aşılamada da geç kaldık.Bu satırların yazıldığı saatlerde Cumhurbaşkanı dahil ülkemizde aşı olanların sayısı 300.000 civarındaydı.Aşılama konusunda dünyada en hızlı ülke İsrail oldu. Sağlık Bakanı Yuri Elderstein'ın açıklamasına göre 10 Ocak itibariyle ülkede yaklaşık 1 milyon 783 bin kişi Covid-19 aşısı oldu. Yani bu 8,9 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 20'sinden fazlasının aşılandığı anlamına geliyordu.İngiltere Pfizer ve BioNTech tarafından geliştirilen aşıya onay veren ilk ülke oldu ve aşılamaya 8 Aralık'ta başladı.Sağlık Bakanlığı verilerine göre 8 Ocak 2021 itibariyle 2 milyondan fazla kişiye aşı vuruldu.Kanada, 38 milyon nüfuslu ülke, 266 milyon doz aşı siparişi verdi ve stoklarını dolduruyor, bu yetmedi geçenlerde 20 milyon doz daha satın aldı.Bizim iktidar üç milyon dozu zar zor getirtebildi. Ayrıca Avrupa Birliği ülkeleri Çin aşısını tercih etmedi, biz ettik.Aşılama konusunda geri kaldığımız gibi ayrıca COVID-19 aşısı olup olmamayı ve bu konusundaki yasal düzenlemeleri de tartışmaktayız.Önce ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez “Aşı yaptırmayanlar birer vatan hainidir. Onlara kız bile vermeyeceğiz. Resmî daireye bile giremeyecekler.” dedi.Burada Sönmez’in asıl amacının halkı aşıya özendirmek olduğu ancak sözlerinin bu amacı aştığı kanısındayız. Öncelikle her şey, her düşünce ve her görüş için rastgele “vatan haini” deyimini kullanmak hepimiz ve vatan için önemli olan bu kavramı önemsiz ve sıradan bir kavram haline getirir.Bu bağlamda henüz siyasal adımlar atmaya başlamış gençlerimizi de anlamadan dinlemeden işin kolayına kaçıp terörist olmakla suçlayıp, onları teröristlerin kucağına atma yerine, kazanmak için gerekli çabayı göstermemiz gerekir.Prof. Dr. Sönmez’in bu açıklamasına karşı tepkiler gecikmedi. Tüketiciler Birliği Derneği Kâhta Şubesi Onursal Başkanı Mehmet Öztürk, Prof. Dr. Sönmez hakkında:“Aşı yaptırmak istemeyenleri birer vatan haini olarak ilan etmiş, halk arasında korku ve panik oluşturmuş, halkı suç işlemeye tahrik etmiş, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmiş, halkı aşağılamış ve halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik etmiştir" ifadelerine yer vererek suç duyusunda bulundu.Bu suç duyurusu hakkında kararı yargı verecek ama Prof. Dr. Sönmez’in “halkı kin ve düşmanlığa” bilinçli olarak tahrik ettiği de söylenemez. Yukarda belirttiğimiz gibi maksadı aşan bir anlatım da bulunmuştur diyebiliriz.Prof. Dr. Sönmez’in açıklamasına Ünlü psikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli: “Aşı olmayacakların noter işleri, tapu işleri yapılmasın. Vergi yapılandırmasından yararlanmasın, herhangi bir derneğe üye olmasınlar, pasaportları askıya alınsın, vize verilmesin, aşı olduğunu kanıtlamayan nikâh yaptırmasın” diyerek katıldı.
AŞI KONUSUNDA YASAL UYGULAMALAR
Bu konuda bir yasal düzenleme yok yani kanunda boşluk var. Birçok çok eski yasalar gibi 90 yıllık Umumi Hıfzıssıhha Kanununun da güncellenmesi zorunlu.Anayasa Mahkemesi 11 Kasım 2015 tarihli kararında, yasallık unsuru bulunmadan ebeveynin rızası olmaksızın sağlık tedbiri yolu ile çocuğa zorunlu aşı yapılmasının Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtmişti. Bu kararda aşı konusunda yasal düzenleme yapılmasının gerektiği belirtilmiş ve aradan uzun süre geçmiş olmasına rağmen hiçbir düzenleme yapılmamıştır.Ancak Yargıtay 19. Ceza Dairesi ise 5 Kasım 2015 tarihinde oybirliğiyle verdiği kararında, “Ana ve babanın aşı uygulamasına rıza göstermemeleri halinde, çocuğun üstün yararına açıkça aykırı olan bu durumda ana-babanın rızası aranmaz” görüşünde olup aşıyı çocuklar için zorunlu tutma görüşünü paylaşmıştır.Bu duruma göre şu yasal bir düzenleme yapılıncaya kadar vatandaşlarımızın zorla aşı yapmaya zorlanamayacağı, ikna yolunun seçilmesi gerektiği kanısındayız.
İşveren korona virüs için aşı olmayan işçiyi çıkarılabilir mi?Bu konu da hukukçular arasında tartışmalıdır. Aşı olmayan, maske takmayan ve sosyal mesafe kuralıma uymayan işçi belki de virüsü çevresindekilere bulaştıracak, toplum sağlığını tehlikeye atacak bu nedenle de diğer insan ve işçilerin yaşam hakları için yakın bir tehlike unsuru olacaklardır. Buna rağmen işçi aşı olmayı kabul etmiyorsa bazı hukukçulara göre bu husus geçerli bir haklı fesih nedeni sayılır ve işçi işten çıkarılır.Ancak bazı hukukçulara göre salgın hastalık için aşı zorunluluğuna ilişkin yasal bir düzenleme olmadığından işveren haklı fesih yoluna başvuramaz.Bazı yabancı hukuk sistemlerinde kişinin sağlığına olumsuz etki yapmayacak kan tahlili ve diğer tetkiklere katlanma zorunluğu bulunmaktadır. İsviçre’nin bazı kantonlarında bu yükümlülüğe uyulması için zor kullanılması mümkün olduğu gibi Alman Medeni Usul Kanununda da haklı bir neden olmadan kan ve doku vermekten kaçınan kişiye karşı fiziksel zorlamaya başvurulabilinir.Ancak bazı ülkelerde ise kişiye zor kullanılamaz, kan ve doku alma onların rızasına bağlıdır.Bizde bu konudaki düzenlemelerden biri Medeni Kanunun 284/2 maddesidir. Soybağının belirlenmesi dediğimiz babalık davalarında ilgililer zorunlu ise sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan inceleme ve araştırmalara rıza göstermek zorundadırlar. Davalı, hâkimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse, hâkim durum ve koşullara göre, bundan beklenen sonucu, onun aleyhine doğmuş sayabilir.İşte bu düzenlemeden yola çıkarak önerim şudur: İşveren sonuçlarını anlatarak aşının etkisine ve güvenilirliğine ikna ederek işe almadan önce veya çalışan işçiye COVID-19 aşısı olması gerektiğini bildirebilir. Buna rağmen işçi sağlığı açısından bir sakınca olmadığı halde aşı olmayı kabul etmezse, işverende onu işe almaz veya çalışıyorsa geçerli fesih yoluna başvurabilir ihbar ve kıdem tazminatlarını da öder. Aslında böyle bir durumun haklı fesih sayılması da tartışılabilinir.Bir de olayın tersini düşünmek gerekir. Yani bir işçi de diğer işçiler COVID-19 aşısı olmuyor bu nedenle güvenlik ve sağlık koşulları gerçekleşmiyor gerekçesiyle işverene karşı haklı fesih yoluna başvurup
tazminatlarını isteyebilir.