Eskiden ne güzel mektuplar yazardık. Fakat unutmuştuk o güzel mektupları. Senin "Küresel Medyaya Açık Mektup"unu okuyunca bende uzaklardan sana açık bir mektup yazmayı düşündüm Olena.
Zaten mektubumu kapalıda yazsam, yazdıklarım aramızda kalacak mıydı ondan da kuşkuluyum. Çünkü bir zamanlar kapalı diye yazdığımız mektuplar açık olarak bize teslim edilirdi!
Önceden seni tanımazdım, bilmezdim. Fakat şimdi sanki bende her an senin yanında korkunç bir savaşa tanıklık ediyorum. Daha önce de kimi zaman mavi gözlü, sarı saçlı, kimi zaman da kara kaşlı, kara saçlı insanların ülkelerindeki savaşa aynı duyarlıkla tanıklık etmiştim.
Hani Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, kendisine Mariya Kolesnikova'nın durumu sorulunca biraz düşündükten sonra "Ha, şu flütçü mü?" demiş…ya!
Bende seni tanıtırken bazılarının anladığı dili kullanarak diyorum ki;
Hani Ukrayna da Volodimir Zelenski adlı bir komedyan var ya, onun hanımı!
17 yaşındaki kızın ve 9 yaşındaki oğlunla birlikte Rus tankları Ukrayna sınırlarınızı geçmişken, uçakları bombalar yağdırırken, füze rampaları kentlerinizin etrafını sarmışken komedyan eşinin yanında dimdik durduğunu unutuyoruz. Zaten, kadın hakları, cinsiyet eşitliği ve çocuklara gıdaya erişim gibi konularda da çalışmaların var ama üç çocuk bile doğurmamışsın!
Şimdi kalkmış bir de biz "gökyüzü kararmasın" derken sen "gökyüzünü kapatın" diyorsun ve devam ediyorsun;
"Sadece bir hafta önce, bu yaşananlar inanılmazdı. Ülkemiz barışçıl bir yerdi, şehirlerimiz, kasabalarımız ve köylerimiz hayat doluydu. 24 Şubat sabahı hepimiz Rus işgalinin anonslarıyla uyandık."
Doğru söylüyorsun Olena. Daha birkaç gün önce Ukraynalı siviller öldürülmüyordu, anneler çocuklarını doğurmak için sığınaklara metrolara koşmuyordu, çoluk çocuk, yaşlı veya hasta binlerce insan yaşayabilmek için ülkesini bırakıp yollara düşmemişti, çocuklar sıcak yuvalarında dünyaya gözlerini açıyorlardı. Sürüp gidiyordu yaşam barış içinde.
Şimdi kentler ateş içinde, yıkılmadık bina, delik deşik olmamış duvar yok, ekilmemiş tarlalar tohum bekliyor.
Ukrayna'da ölen yüzlerce insan toprağa verilirken ölen Rus askerlerinin cenazeleri de ülkelerine gönderiliyor. Binlerce yaşam yok olup gidiyor ve gidecek, binlerce çocuk yetim kalıyor ve kalacak.
Bak Olena hep insandan söz etmişsin ama bazılarının savaş nedeni olarak gösterdiği uranyum, titanyum, demir, manganez, kömür ve demir yataklarından, kaya gazından ve diğer doğal kaynaklardan hiç söz etmemişsin!
Şiiri sever misin bilmiyorum Olena, ama bizim ozanımız Attila İlhan'ın "o mahur beste çalar" şiirine benziyor yaşananların sonu:
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız.
Fakat gördüğüm kadar siz ağlaşmıyor sunuz; ağlamıyorum ve korkmuyorum diyerek vatandaşlarınıza seslenirken:
"Sizinle aynı ülkede yaşamaktan gurur duyuyorum. Biz kocaman bir orduyuz. Ve bugün ne ağlıyorum ne korkuyorum. Sakin ve güven doluyum. Çocuklarım yüzüme bakıyor. Onlarlayım, eşimin yanındayım. Ve sizlerleyim. Sizi seviyorum. Ukrayna'yı seviyorum." umut oluyorsunuz Olena:
Sözlerime son verirken izin verirsen birde sana küçük tavsiyem var; eğer çok zorda kalırsan bizdeki her derde deva, her kapıyı açan o bildik maymuncuğu kullanarak savunma yapma ve tüm bunlar dış mihrakların işidir, dış güçlerin projesidir deme ve ak kaşık gibi çık işin içinden çıkma kolayına kaçma.
Bağımsız olsun istediğimiz ülkende vatandaşlarınla, ailenle birlikte barış içinde yaşa, kal sağlıcakla ve sevgiyle Olena.