Doğan Öz, Cumhuriyet'in savcısıydı.
Kontrgerilla'yı farketti. 24 Mart 1978'de İbrahim Çiftçi'ye öldürtüldü.
"...Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, Kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir..."
Başlatacağı soruşturma için, yukarıdaki paragrafın da yer aldığı, ön raporu kaleme almasaydı; şimdiki savcılar gibi, rehin arkadaşlarını işyerinde bırakıp, servisine binip, evine gitseydi; torunlarını seviyor olacaktı.
Abdi İpekçi, gazeteciydi.
1 Şubat 1979' da Mehmet Ali Ağca'ya öldürtüldü.
Terörün ne olduğunu çok iyi biliyor ve ülkenin demokrasi dışına itilmesini engellemek için, mekik diplomasisine benzer şekilde çabalıyordu. Dönemin başbakanı ve uçak yolculuğunda denk geldiği Sakıp Sabancı'yla görüşmüştü. Ana muhalefet partisi lideri Süleyman Demirel'le de görüşecekti.
Demirel O'na: "Bülent Ecevit'e gösterdiğin yakınlığın onda birini bana gösterseydin, Türkiye'nin taşı toprağı altın olurdu!" demişti, öldürülmesinden önce.
Uğur Mumcu, gazeteciydi.
24 Ocak 1993' de öldürtüldü.
7 Ocak 1993'de "MOSSAD ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve MOSSAD arasındaki hukuka değindi. Ve yazısını şöyle bitirmişti:
"Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da, dünya bu savaşın farkında değil mi?" Bu cümleler öldürülmesi için fazlasıyla yeterliydi.
Ama o, devam etti.
8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki "Ültimatom" başlıklı yazısında ise; yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Açıklayamadı. Kalemi kırıldı.
Dönelim yüzümüzü diğer yarıya:
Mahmut Yıldırım, kontrgerillaydı.
Ekim 1996'dan sonra, kendisinin, öldürtülmediğine dair en ufak bir emare yok.
Abdullah Çatlı, kontrgerillaydı.
3 Kasım 1996'da, trafik kazası görünümlü olayda, öldürtüldü. Aynı araçta; 1.Sınıf Emniyet Müdürü, şöförüydü. Öldü. Gonca Us öldü. Sedat Edip Bucak ölemedi. Ölmüşçesine sessiz zaten. Omerta.
Muhsin Yazıcıoğlu, kontrgerillaydı.
25 Mart 2009'da, mesai arkadaşlarının da dahil olduğu, görevliler tarafından, öldürtüldü.
Çok gecikmiş bir müdahaleydi. Başrol alması teklif edilen son projeye de, vicdanı onay vermemişti. Dilipak öyle diyor.
Bu suikastın soruşturmasında görev alan polislerden biri kaldı mı acaba mesleğinde? Kimi tutuklu, kimi ihraç, kimi zorla emekli veya başka kuruma sürgün.
Doğan Öz, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu bir tarafta; Mahmut Yıldırım, Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu diğer tarafta.
Her iki tarafa da daha çok isimler yazılabilir; silinebilir de.
Öldürülmeyi bekleyen kadar, öldürme görevi tevdi edilecekler de var.
Biz; sağ-sol zokasından, terör-terörle mücadele zokasını yutmaya evrileli çok oldu!
Kontrgerilla; hep görevde.
Zaten terörist dediğinin çoğu, kontrgerilla için yok mu?