Görüşmesinler mi?

Çoktan görüşmeliydiler, geç kalmış bir görüşmedir…

Neden mi geç kalmış bir görüşmedir?

CHP’nin 13 yıl genel başkanlığından sonra tarihi Mayıs seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu ve kazanılmaz denilen İstanbul’u iktidarın olağan ötesi baskılamalarına rağmen üçüncü kez kazanan, taraflı tarafsız tüm toplum kesimlerinin gözünde geleceğin en önemli siyasi aktörü olarak değerlendirilen Ekrem İmamoğlu şimdiye kadar hatta Mayıs seçimlerinin hemen akabinde görüşmeliydiler.

Olmadı mı, CHP’nin tarihi başarılarından biri olarak sayılabilecek yerel seçimlerin akabinde, Mart 24 seçimlerinden sonra bir araya gelmeliydiler. Neden görüşülmedi, görüşülmek istendi de irade dışı ‘mania’ lar mı çıktı o ayrı ama görüşülmesi olağan görüşülmemesi olağan dışıdır.

Kamuoyu görüşülmemesini gündem yaptığı kadar, Kılıçdaroğlu’nun evinde yaklaşık 2 saat süren görüşmeyi ve görüşmenin içeriğiyle birlikte evirileceği süreci tartışıyor.

Tartışılması kadar doğal bir durum yoktur. Çünkü Türkiye tarihsel süreç açısından ‘kırılma’ sayılabilecek ‘Mayıs seçimleri’nin kaybından sonra yok olan umutlar yerel seçimlerle birlikte tekrar umuda dönüşmüştür. Umutsuzluk ortadan kalkmış, CHP yeniden umut haline gelmiştir.  

Şimdi CHP siyasi, sosyal bütün unsurlarıyla bir araya gelerek kitlelerin umutlarını gerçeğe mi dönüştürecek yoksa parti içi rekabeti öne çıkararak kısır ‘sen ben’ tartışmalarıyla umutların yok olmasına mı yol açacak, önemli olan budur. O halde CHP lider kadrolarının; toplumun taleplerini görmek gibi bir sorumluğu vardır.

O nedenle herkesin kendine göre bir anlam yüklediği Tüzük Kurultay’ı öncesi Ekrem İmamoğlu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir araya gelmeleri, bir araya gelmemelerinden önemlidir. İmamoğlu’nun sokaktaki bir vatandaşa ‘’Kılıçdaroğlu’nun başımızın üzerinde yeri var. Daha sık görüşeceğiz, programlarımıza, açılışlarımıza katılmasını bekliyoruz’’ demesi ayrıca önemlidir.

Ve esas önemli olan, adı geçen isimlerin etrafında kümelenen, siyasi konumunu yanında konuşlandığı siyasilere bağlayanların isimler arasında güç çatışması yarıştırmak yerine olması gereken rasyonel akla göre hareket etmeleri adı geçen siyasilerin bir araya gelmesi kadar önemlidir.

Bir araya gelmelerine olağanüstü anlam yüklenen siyasiler aynı partide, ortak hedef için mücadele etmiş aktörler değil mi ki; sanki başka partilerin mensupları bir araya gelmiş gibi olmadık anlamlar yüklenmeye çalışılıyor!

ÖZGÜR ÖZEL BEN ADAY DEĞİLİM…

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu, Kılıçdaroğlu görüşmesinin hemen akabinde Habertürk TV’de Faruk Aksoy’un Cumhurbaşkanlığına aday mısınız sorusuna ‘’Aday değilim. Ben teknik direktörüm. Teknik direktör penaltıyı ben atacağım demez. Penaltıyı tüm taraftara sorarak, en doğru kararı verecek, en doğru kimse ona attıracağım’’ cevabına. Faruk Aksoy’un ‘’çok erken karar vermiyor musunuz’’ sorusuna Özgür Özel ‘’Ben cumhuriyetin ikinci yüzyılında partimi iktidar yapan genel başkan olarak tarihe geçmek istiyorum’’ diyerek adaylık ihtimalini ortadan kaldırdı.

Özgür Özel’in bu kararlı çıkışından sonra ‘’Erdoğan, Özel karşısında İmamoğlu ve Yavaş’a kıyasla daha çok zorlanır’’ diyerek çok erken Özgür Özel’i adaylığa zorlayan Ali Mahir Başarır ve gelecek pozisyonlarını buna göre planlayanların planları bozulmuş olsa da, Özel’in özellikle iktidar çevrelerinin kendisi üzerinden CHP içinde adaylık yarışını kızıştıran tuzağı boşa düşürmesi son derece önemlidir.

Tabi ki Özel’in ben aday değilim, adı geçen iki önemli isim arasında sürecin sonunda en geniş katılımla, en demokratik bir biçimde karar vereceğiz demesi ne kendisine umut bağlayan yakın çevresinin aday ol baskılarını azaltacak ne de CHP içinde adı geçen aktörler arasında yarışı kızıştırmak isteyen iktidar çevrelerince aday ol baskısını azaltacak değildir.

Şimdi diyecekler ki, nasıl olurda bir genel başkan ‘ben aday değilim’ der. Genel başkanlık potansiyel cumhurbaşkanlığı adaylığıdır; yoksa sen kendine güvenmiyor musun diyeceklerdir. Tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu’na dedikleri gibi…

Toplumun yakıcı reel dertleri göz ardı edilerek, erken adaylık tartışmaları, tüzük tartışmalarının öne çıkarılması, sorunlar altında ezilen mağdur kitlelerin umutlarını zedelemediği düşünülemez…