Tarih:29 Ocak 2015
Yer: Ankara
Tam olarak yer: Kızılay YKM Önü
Saat: Akşamla gece arası-Yatsının akşama yakın tarafı
Kadim dostum Faruk, ben ve arkadaşımız Hakan, uzun süredir birbirimizi görmemiş olmanın da etkisiyle, aç kurtların yeme saldırması misali öyle bir gayretle sohbet ederek yürüyoruz. Ankara, bu mevsimde hep böyle işte; soğuk! Kalabalık!
Az önümüzde yaşlıca bir adam “pat” diye düştü kaldırımın kıyısına. Öylece de kaldı düştüğü yerde. Hemen koştuk yanına, Faruk bir yanına çöktü, ben diğer yanına, hiç aldırmadık bizden başkasının ilgilenmemesine.
“Açım” dedi yaşlı adam.
İçim sızladı! Faruk’la göz göze geldik ve koluna girip kaldırdık yaşlı adamı. Hemen ötemizde, üç-beş adım ötemizde, bir lokanta var, oraya oturtup doyuracağız zavallı adamı. Yahu, açlıktan daha korkunç bir şey var mı? Ve bu adamcağız ne kadar süredir açsa artık, açlıktan ölüme yanaşmış! Bu ülkenin başkentinde, açlıktan kaldırıma düşen bir adam! Tam o ara genç biri yaklaştı, koşaraktan gelerek, panik halinde, gözlerini de koca koca açaraktan! Bozuk Türkçe ’siye yaklaştı, sokuldu yaşlı adama iyice.
“N’oldu baba?”
“Tanıyor musun?” diyoruz.
“Babam “diyor.
Bizdeki telaş, delikanlının heyecanlanmasını engellemek için şimdi de,
“Ya bi şeyi yok, açlıktan başı dönmüş “ falan diyeceğiz ki, o gençten oğlan başladı dilenmeye!
Meğer tüm bunlar bir mizansenmiş, bir kurguymuş! Vicdanımızın ırzına geçmek için hazırlanmış bir pusuymuş!
Neden yahu, neden, bu kadar kötüsünüz?