Dünya devletlerine ayrı ayrı gözlerle baktığımız zaman gözlemimiz bizi hiç mutlu etmiyor. En azından gözlerimizin önünde bir tarafta lüks ve şatavatlı yaşam ve diğer tarafta ise mesut olmayan bedrin, sefil çöp kutularını karıştırarak aç kalan kimselerle birlikte tüyler ürpertici manzaralar. Bugünkü yaşamda ve hayatla evimin önünde ki çöp kutularını karıştırarak geçim ve yaşam savaşı veren yoksullar. Böyle bir denge içerisinde orta sınıf yok olmuş, bir tarafta terazinin kefesi havada kalırken diğer tarakta ki kefesi ise güm diye yere vuruyor. Yoksulluk ne AB ye girmekle ne de bu kafalarla kalkar. Har vurup harman savrulan bu ülkede devlet malı deniz yemeyen domuz misali
ben kendimi bildim bileli devam ediyor. Buna nasıl bir çare bulunup düzeltileceğine de aklım ermiyor. İster ılımlı İslam iktidarı olsun, ister sağ ve sol partilerden olsun fark etmiyor. Ne yazık ki Osmanlı imparatorluğundan bu yana yenilip içildiğine göre hayret ediyorum. Biz ne bereketli bir millet ve devletmişiz. Böyle bereketli topraklar hiç kimseye nasip olmaz kanaatindeyim. GELELİM KONUMUZA:Yoksulluğu kaldırma konusuna bir HAYIR. İsteme veya sadaka konusu olarak değil, insan hakları olarak bakmak gerektiği kanaatindeyim çünkü hala bitmedi. Demokrasilerin yoksullar için çalışma ve uğraş vermesi şart, bence de mecburi. Zira (insan hakları sadece bir gelişme düzeyi başlattığı zaman ortaya çıkan lüks değildir.) Küresel ekonomik durumun büyümesinin son beş yıldaki kadar hızlı olmadığını görüyoruz. Bakıyoruz ki hala en yoksul ülkelerle en zengin ülkeler arasındaki uçurumun arttığının farkındayız. Yoksulluktan ve fakirlikten kurtulma temel bir insan hakkıdır. O nedenle yoksulluğun ortadan kaldırılması için bunu bir hayır veya sadaka konusu olarak değil temel bir İNSAN HAKKI olarak görüp dile getirmeliyiz. Fakirlik ve toplumsal eşitsizlikler sürüyor. Çünkü insanların büyük bir bölümü evrensel anlamda garanti altına alınmış insan haklarının ve temel özgürlüklerinin eksikliğini çekiyor.
Devamı YARIN