Güven karşıdan istenilen bir şeyden ziyade kazanılan bir histir.
‘’Bana güvenebilirsin!’’demekle de kimse kimseye güvenmiyor.
Buna karşılık kaybetmesi de bir o kadar kolay maalesef. Tek bir
yalan veya tek bir kıvırma, acaba sorusunu akla getirmeye yetiyor.
‘’Eşim beni nasıl olsa seviyor!’’diyerek hareket etmek en başta 
güven zedeliyor. Güven duygusundan yoksun evliliklerde, aşırı sahiplenme, kısıtlayıcı ve engelleyici tavırlar, sözel veya fiziksel
şiddet eğilimi, terk edilme korkusu, aldatılma şüphesi, kıskançlık
Kaygı bozuklukları gibi davranış sorunları sıklıkla görülüyor.
Güven sarsıntısına götüren en önemli hususu büyüklerimiz şöyle
izah ediyor:‘eşinize ne istediğimizi söylemeden anlaşılmak istiyoruz.
annemizden gördüğümüz muameleyi eşimizden beklediğimiz için 
bu yanılgıya düşüyoruz. İlişki içerisindeki bu durum, zihin okuma, 
beklentisine dönüşüyor evdekilerin haberi olmadan küskünlükler
doğuyor ve bireyleri bir birinden uzaklaştırıyor.’ Karşımızdakinin
geçmiş deneyimleri doğrultusunda bizden farklı olacağını kabul
ederek güvenmeye başlamak önemli. İsteklerimizi, biz söylemeden 
eşimizin bile bilecek güce sahip olmayacağı gerçeğini kendimize 
hatırlata biliriz. Beklentilerimizi dile getirebilmek, eşimize güvenmekle alakalı olduğundan karşılığında şefkat ve sevgi devreye 
girerek güven hissi oluşmaya başlayacaktır. Güven duygusunun en çok tahrip olduğu konuların başında ise aldatmak geliyor psikologların, aldatmayı kişiye ait sorun yerine ilişkinin problemi olarak yorumluyor. O ilişkinin, bunun yaşamasına olanak tanıyan bir aralık bırakmış olduğunu belirtiyor beklentilerin karşılanmaması, konuşulmayan yaralar, doyum sağlanamayan cinsellik, güç savaşı, halı altına süpürülen problemler yeni doğan bebeğin ilgi odağı haline gelmesi vb. ise aldatmaya götüren aralığı dolduran sorunlar olarak sıralıya biliriz. Annemizin bir daha geri gelmeyeceğini sandıkları güvenin daha sarsılmaz bir şekilde oluşabileceğine tecrübelerinden anlatarak dikkatimizi çekti.