28 Kasım 2015 sabahı Ahmet Çiftaslan, Cengiz Erdur, Tahir Elçi isimli kişiler öldürüldü.
Ertesi gün de, 2 ayrı cenaze töreni düzenlendi.
3 tabut hiç yan yana gelmedi. Cenaze törenlerinin ikisine de katılan oldu mu? Bilmiyorum. Gerçi varsa da; ya siyaseten, ya da tıbben öldürüveririz, olmadı tutuklarız!
Her 3 cenazenin ardından; üzüntü, öfke, endişe, memnuniyet, geçmiş beyan ve pozisyonlarına atıf; bolca yapıldı.
Ülkenin en üst makamındaki Kişi: -Ankara ve Paris Katliamı'ndakine benzer- 'bak gördün mü?, terör gelir seni de bulur!' minvalinde bir açıklama yaptı. Sonra, döndü-gitti zeytin topladı.
3 beden, yarılmış bir toprakta yatıyor.
Ne oldu? Nasıl oldu?:
Ahmet Çiftaslan;
Cengiz Erdur;
Ve adını bilemediğimiz (çünkü halen hayatta) üç polis memuru; 1 aracı durdurup içerisindeki kişilerden bazılarının üst aramasını, kimlik tesbitini veya yakalamasını yapmak istiyorlar. Araçtan ateş açılıyor, kapılar açılıyor ateşe devam.
Çiftaslan oracıkta şehid.
Erdur hastahanede şehid.
Elinde kalaşnikof olan, ayakları; eli ve beyninden daha hızlı çalışan üçüncü mesai arkadaşları; aracın kör noktasına doğru ilerliyor, şöför kaçıyor. Araçtaki 2 kişi aynı sokağa doğru, 1 kişi de başka istikamete kaçıyor.
Kaçan kişiler kesinlikte polis takibindelerdi. Ama polis, onları gözaltına almanın yerine, kim olduklarını bilmek istiyordu ve başka polisleri, hedef kişilere yönlendirdiler.
Çok merak ediyorum, arkadaşları öldürülürken, engel olmayı, karşılık vermeyi düşündüler mi? Yoksa aracın arkasına doğru uzaklaşanın halindeler miydi?
Takibi yapanlar, takibi canlı izleyenler; niçin telsizin mandalına basıp, nerde-ne olduğunu anons edemediler?
Tahir Elçi ve beraberindekiler basın açıklamasını bitirmiş, tam da oradan ayrılmak üzerelerken; silah seslerini duyuyorlar.
Kısmen siper, kısmen hedef küçültmeler yapıyorlar.
Saniyeler önce 2 polisi vurmuş 2 kişi, önlerinden koşarak geçiyorlar.
En az 3 polis; yaralamaya ve sonrasında da öldürme amaçlı ateş ediyorlar.
Kaçanların ateş edip etmedikleri belli değil. Görüntülerde yok.
Silahı sol elinde namlusundan tutarak koşan kişi, sağındaki grupta polis olduğunu anlıyor, duraklamadan koşuyor. Diğer şahsın silahı boş veya çalışmaz vaziyette ki, taş niyetine fırlatıyor gruba. Ki o anda el bombası bile zannedilmiş olabilir.
Burdaki polisler, sokak başındaki olayı silah sesleriyle birlikte, telsiz anonsuyla öğrenseler ne değişirdi?
Ve Tahir Elçi;
Hrant Dink gibi boylu boyunca uzanmış yatıyor. Topuk hizasında bir tabanca.
Bu noktadaki polislerden:
1'i niye olay yerinden yollanıyor?
Git denilen polis, niye gitmeyi kabul ediyor?
1'i niye tabanca değiştiriyor?
Yine 1'i, niye sivillere bağırıp-çağırıp; içeriye girmelerini söylüyor?
O halde yerde yatan kişi için, niçin ambulans istenmiyor?
Bırak ambulans istemeyi, ilk yardımı bile niçin düşünmüyorlar?
Bırak ilkyardımı, niçin yerde yatan 'yokmuş' gibi davranıyorlar?
Niye kaçanların peşinden gitmiyorlar?
Silah yollasınlar!, silah getirsinler! diye haykıran polisin, elindeki silah değil mi?
Olay yerindeki tüm silahlar, numune alma ve kıyas amaçlı adli emanete alındı mı?
Olay yerinde görgü-tespit için gelenlere, niçin taciz ateşi açıldı?
Muhtemelen; sol elde namlusundan tutulduğunu gördüğümüz tabanca, yine polise fırlatılan tabanca; Çiftaslan ve Erdur'u şehit eden 2 tabanca.
Ve muhtemelen Tahir Elçi'yi de şehid eden tabanca; yine orada kullanılanılanlardan 1'i!
Ankara Katliamı'nda hiç olmayan, güvenlik zaafiyeti; 3 kişinin şehit düştüğü, bir o kadar da kişinin yaralandığı, bu olayda tastamam vardır!
Keyfiyet; bilginize, idrakinize, insafınıza arz olunur!