Ah şu habercilik!
Bir kerecik de tarafsız olunsa ne olur sanki? Kıyamet mi kopar? Başına çorap mı örerler? Olmadı işsiz mi kalırsın?
Yok artık!
Nasıl bir düzen içerisinde yaşıyoruz algılamakta güçlük çekiyorum. Mezarlar kırılıp parçalanıyor. Partiler, kanallar hatta ve hatta gazetelere baskın yapılıyor. Bunlarla ilgili en ufak bir haber çıkmıyor. O kanal diye izlediğimiz müsveddelerde. Varsa yoksa magazin, reklam, aşk dizileri ve daha işe yaramaz çer çöp nicesi…
Korku!
Sindirilmiş bir medya ile savaşıyoruz nerdeyse… Korkutuluyor. Sesin çıkarsa keseriz sesini! Ya böyle bir şey olamaz. Olması gereken bu değil.
Filanca gazete çok satıyor. Satar tabi. Esnafın kepenginin altından ittiriverirsin her sabah, zorla üye yaparsın, mecbur tutarsın, çoksatarsın, okurun hevesi kaçar… Zorla okutulur mu bir gazete? Bunlarda var işte! Zorla, dayatma yoluyla bir şeyi kafalara sokmaya çalıştırılıyor. Ne demişti Nihat Genç;
-Sindirilmiş böcek sürüleri…
Öyleyiz. Böcek sürülerinden farkımız kalmadı. Yok, arkadaşım ben bunu yapmam diyemiyorsun. Olup biten onca olay, haber varken, ben her gün aynı şeyleri izleyerek uyutulmak zorunda mıyım? Elbette hayır!
En basit örneği;
Can Yücel, büyük üstad, mezarı parçalandı… İnternet gazetelerinden okumasak televizyonlardan duyamayacağız. Yok, çünki, haber yapmadılar.
O oraya gitti.
Bu buradan geldi.
Şunlar konuşuldu, bunlar söylendi…
..dı.
..dı.
..dı.
Ya ölüm tehlikesi geçirenler video çekebilirler mi? Kahkaha atıp gülebilirler mi Allah aşkına?
Kanmayın artık!
O televizyon denen aptal kutusunu da alet edip, iyice duygusal sömürülüyoruz. Biz vah, tüh deyip içimiz parçalanırken, vah yazık denecek üstü kapalı o kadar çok şey var ki!
Şehitlerimiz…
Ne oldu? Hala konuşuluyor mu? Unutulmaya başlandılar bile…
Nefes diye bir sinema filmi vardı bilirsiniz. Komutanın en akılda kalıcı repliği;
- Şehit olursun 52 saniye haberde bahsederler gerisi yok!
Haklıydı.
Haklı ve şu an kim nerde anlatıyor olanları?
Hiç…
Kocaman bir hiç.
Yazık bizlere…
CANAN YÜCEL