Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump göreve geldiği günden bu yana ithalat yerine yerli üretimi destekleyeceklerini söylüyor. Yatırımcıları Amerika'da üretim yapmaya davet ediyor.
Kapitalizmin kalesi Amerika, üretimi desteklemek, ithalatı engellemek için bazı sınırlamalar, vergiler getirerek korumacı bir politika uyguluyor. Son olarak demir çelik ithalatına yüzde 25 vergi uygulanacağı duyuruldu.
Demir çelikte yüzde 25 vergi uygulamasına karşılık Türkiye'nin de Amerika'dan ithal ettiği pamuğa fon uygulaması gündemde. Türkiye, uzun yıllar pamuk üretimi yerine ithalatı destekleyen politikalar uyguladı. Özellikle 1990'lı yıllarda Amerika'nın 2 yıl ödemesiz 5 yıl vadeli GSM kredileri ile bu ülkeye pamuk ithal edilerek yerli üretim adeta yok edildi.
Türkiye, bu sistemli politikanın sonucunda pamukta ürettiğinden daha fazlasını ithal ediyor. Son iki yılda üretimdeki artışa rağmen 1.5 milyon ton pamuk ihtiyacının 800-900 bin tonu ithal ediliyor. Bunun da yaklaşık yüzde 45'i Amerika'dan alınıyor. Üretim artırılmadan Amerikan pamuğuna fon uygulanması, ya yeni pazar bulunması veya Amerika'dan daha pahallıya pamuk alınması anlamına gelir.
Yıllarca pamuk ithalatı yerine, üretimin desteklenmesi ve artırılması gerektiğini yazdık. Dinleyen olmadı. Türk çiftçisine verilmeyen destekler Amerikan çiftçisine sağlandı.
Soya ihtiyacının yüzde 93'ü ithal ediliyor
Amerika ile tırmanacak ticaret savaşında asıl en önemli ürünlerden birisi soya. Türkiye' nin yıllık soya ihtiyacı 2 milyon tonun üzerinde. Üretimi ise yıllık ortalama 100 ile 150 bin ton arasında değişiyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye'nin soyadaki kendine yeterlilik oranı yüzde 6.9 seviyesinde.
İnsanların ve hayvanların beslenmesi için vazgeçilmez ürünlerden biri olarak kabul edilen soya ithalatının çok büyük bölümü Amerika, Arjantin, Brezilya ve Kanada'dan yapılıyor. Bu ülkelerdeki üretimin neredeyse tamamı genetiği değiştirilmiş soya. Türkiye, yem amaçlı olarak genetiği değiştirilmiş soya ithal ediyor.
Amerika ile yaşanan ticaret savaşında soya konusunda atılacak her adım hayvancılık sektörünü doğrudan etkileyecek. Türkiye'nin soya ithalatına engel koyması bir yana, Amerika "size soya vermiyorum" dese hayvancılıkta büyük kriz olur.
Yaşanan ticaret savaşları daha da derinleşecek. Bu nedenle soya üretiminin artırılması hem gıda sektörü hem de hayvancılık için büyük önem taşıyor.
Soya üretimi neden artırılamıyor?
Soya konusunda çalışmalar yapan ve soya tohumu üreticisi Progen'in Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özbuğday yapılması gerekenleri şöyle özetliyor:
"Hem insan ve hayvan beslenmesinde, hem de sanayide son derece önemli bir ürün olan soya, diğer bitki ve hayvan yem kaynaklarına göre, birim alandan daha fazla ve ucuz protein sağlayan bir ürün. Ülkemiz soya tüketimi yıllara göre değişmekle birlikte iki milyon tonun üzerinde. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği’nin verilerine göre 2016 yılında ithal edilen soya tohumu miktarı 2 milyon 175 bin ton.Yağlı tohumlar ve türevleri ithalatı için 2016 yılında ödenen döviz miktarı 3.47 milyar dolar. Bu değer son on yılda ithalat için ödenen döviz miktarının yaklaşık 3 kat arttığı anlamına geliyor.Üretim miktarımız ise Türkiye İstatistik Kurumu 2017 verilerine göre sadece 140 bin ton civarındadır. Bitkisel Ürün Denge Tablolarına göre tüketimimizin ancak yüzde 6.9’unu yerli üretim soya ile karşılıyoruz.
Oysaki, soya dünya genelinde birçok ülke için yağlı tohumlar arasında öncelikli ürün olarak kabul görüyor ve toplam yağlı tohum üretiminin yaklaşık yüzde 55-60’ını soya oluşturuyor. Ülkemizde ise bu oran sadece yüzde 2 düzeyinde.
Soya ithalatımızda son zamanlarda yaşanan ve değişik nedenlerden kaynaklanan sıkıntılar, kanatlı sektörünün yem tedarikini riske ediyor ve soya fiyatları hızla yükseliyor. Bilindiği gibi, Türkiye soya ithalatını en fazla ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada gibi ülkelerden yapmaktadır. Bu ülkeler genetiği değiştirilmiş ürün ekilişlerinde önemli bir yere sahiptir. Dünyadaki toplam genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekiliş alanı 185 milyon hektardır ve bu dört ülke bu miktarın 157 milyon hektarını oluşturmaktadır. Dünya soya üretimi yaklaşık 117 milyon hektar alanda yapılmakta ve bunun yüzde 78’i genetiği değiştirilmiş çeşitlerin ekildiği alanlardan oluşmaktadır. İthal ettiğimiz soyalarda böyle bir tablo varken, yerli soya üretimimizin konvansiyonel olması da önemli bir avantaj olarak ortaya çıkmaktadır."
TMO, 3 yıl alım garantisi vermeli
Ali Özbuğday'ın anlattığına göre, soya üretiminin artmamasının önemli nedenleri var. Bunlardan birisi, çiftçiler tarafından soyanın alternatifi olarak görülen iki ürün var. Mısır ve pamuk. Pamuk konusunda devlet koruması yok. Fakat mısırda hem yüksek vergi duvarı var. Hem de Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından alım garantisi olan bir ürün.
Soya tarımının yaygınlaşmamasındaki en önemli nedenlerden birisi, fiyat istikrarsızlığı. Dünya fiyatlarındaki dalgalanmalardan buğday ve mısır gibi Toprak Mahsulleri Ofisi’nin destekleme fiyatlarıyla korunan ürünlerin aksine direkt etkilenen soya üreticilere güven vermiyor. Yıldan yıla satış fiyatlarındaki dalgalanmalar ve satış kaygısı üreticiyi bu üründen uzaklaştırıyor. TMO gibi pazar yapıcıların devrede olması ve asgari 3 yıllık bir destekleme alım politikası ile soyanın satış kaygısını ortadan kaldırması soya tarımının yaygınlaşmasını sağlar. Ayrıca destekleme primleri de büyük önem taşıyor.
Ayrıca bitkisel üretimde uygulanan havza modeli kapsamında bir çok havza da soyanın destekleme kapsamına alınmaması üretimin önündeki engellerden birisi olarak görülüyor.
Özetle, ticaret savaşında yeni cephe soya olabilir.Soya üretimini artıramazsak gıdada ve hayvancılıkta yeni krizlere hazırlıklı olmalıyız.