Devlet, yurttaşların mutluluğu ve esenliği için vardır. Geçmiş yüzyıllarda devlet kutsal, yurttaşların görevi de devleti yaşatmaktı. Antik çağdan beri devlet nedir? Ne için vardır? Soruları tartışıla gelmiştir. Günümüzde tartışmasız bir şekilde ’DEVLET VATANDAŞLARIN, CAN VE MAL GÜVENLİĞİNİ YASALAR ÇERÇEVESİNDE SAĞLAYAN VE DE VATANDAŞLARIN YAŞAMINI KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN OLUŞTURULAN BİR KURUMDUR.
Ülkemizde, devlet çarkı, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı anayasal güvencesi ile yürütülmektedir. Ancak, seçim yasası ile yürütmenin ve parti liderlerinin gücü gereksiz yere abartılı şekilde arttırılmıştır. Bu çarpık durum, hem seçim sonuçlarını anti demokratik hale getirmekte, hem de parti liderlerini gereksiz yere güçlendirmektedir. Seçim yasasındaki %10 barajı ve seçimlerde ön seçim zorunluluğu bulunmaması yürütmeyi çok güçlendirmektedir.
Yürütmenin bu abartılı gücü, yasama üzerinde etkin olmaktadır. Yasamanın yürütme emrinde olma durumu çıkarılan yasalarla, yargıyı da yürütmenin adeta emrine sokmaktadır. Örneğin; Sayıştay denetim raporları olmadan tarihte ilk kez bütçe görüşüldü. Başbakan;’Savcılara talimat verdim’diyebiliyor. Ve de üzülerek görüyoruz ki; Bu beyan karşısında yargı hiçbir tepki vermiyor.
Yargı ve basının bağımsız olması, insanların da şiddet içermeyen bir şekilde önceden izin almadan gösteri yapma hakları vardır. Bağımsız basının da ülke insanlarına, ülkede olanları bildirme görevleri vardır. Ülkemizde giderek demokratik değerlerden uzaklaşmaktayız. Yargı talimatla işlemler yapıyor, basının büyük bölümü iş dünyasının elinde olduğu için halk gerçek haberleri farklı kanallardan ediniyor. Polis, orantısız şiddet kullanarak toplumun tepkisini çekiyor. Sanki devlet güçsüzmüş izlenimi veren eli sopalı milisler polislere yardım ediyor. Polisin silahlarını olması gereken şekilde kullanmaması nedeni ile onlarca insan gözünü kaybetti. Yüzlerce insan yaralandı. Ölenlerin failleri serbest kalıyor.
Hükümetin bu despotik yaklaşımı ülkemizin borçlarının yaklaşık 20 milyar artmasına sebep olmuş ve de daha önemlisi halkın polise güveni azalmış, ülkemiz insanları süratle kamplara bölünmeye çalışılmıştır.
Sokak ortasında, elinde pala ile polislerin yanında dehşet saçan kişi önce serbest bırakılmış, ardından da yurt dışına salınmıştır. Fakat bir ileti paylaştı diye gözaltına alınan çoğu gençler tutuklanmaktadır. Devlet geçmişte güney-Doğu’da yaptığı yanlışı şimdi tüm Türkiye’de yapıyor. Marjinal örgütler bu iyi niyetli polisten, gardiyandan yani devletten şiddet gören gençleri örgütlemek için aç kurtlar gibi beklemektedirler.
Bayrak satıcısının durumu bana geçmişte yaşanmış bir olayı anımsattı. Bir gösteri sonrası bazı gençler gözaltına alınmak üzere alanın bir köşesinde polis tarafından toplanır ve merkeze sayı bildirilir. Gençler araca bindirilirken sayının bir eksik olduğu görülür. Amir hemen çevreye bakar bir simitçi orada durmaktadır. Amir hemen emir verir –Simitçiyi de alın. Simitçi şaşkın, fakat simitçi derdini anlatana kadar bir dolu tatsız olaya muhatap olur. Yargı bağımsızsa; Hangi hakim bu garibanı tutuklar. Cezaevinde neler olduğu çarşaf çarşaf gazetelerde yazarken, Adalet Bakanı makamında oturuyorsa pes demekten başka bir şey gelmiyor insanın aklına
AİHM(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) bir hafta içinde iki kez polisin orantısız güç kullandığından ve elindeki gaz tabancalarını yanlış kullandığından dolayı Türkiye Cumhuriyetini mahkûm etti. Gelecekte son iki aydır yaşadığımız olaylardan dolayı onlarca belkide yüzlerce ceza yağacak. 
Mecburiyetten polisliği seçen iyi niyetli gençlerde arada kalıyorlar. Gözlerinin önünde yaşanan vahşet, onlarında psikolojik dengelerini bozuyor. Sosyal medyada yeterince yer aldığı için, yaşanmış insan onuruna yakışmayan durumları burada yazacak değilim. Fakat Durumdan fırsat yaratmak isteyen çıkar erbapları, hükümetin ve polisin yanında görünerek kirli işlerini yürütebilirler.
Başbakan’ın, Suriye Devlet Başkanı Başer Esat için; HALKINI KARŞI SİLAH KULLANANLAR MEŞRUİYETİNİ KAYBETMİŞTİR. Sözü ile yazımı bitireyim.

Devlet, yurttaşların mutluluğu ve esenliği için vardır. Geçmiş yüzyıllarda devlet kutsal, yurttaşların görevi de devleti yaşatmaktı. Antik çağdan beri devlet nedir? Ne için vardır? Soruları tartışıla gelmiştir. Günümüzde tartışmasız bir şekilde ’DEVLET VATANDAŞLARIN, CAN VE MAL GÜVENLİĞİNİ YASALAR ÇERÇEVESİNDE SAĞLAYAN VE DE VATANDAŞLARIN YAŞAMINI KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN OLUŞTURULAN BİR KURUMDUR.

 Ülkemizde, devlet çarkı, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı anayasal güvencesi ile yürütülmektedir. Ancak, seçim yasası ile yürütmenin ve parti liderlerinin gücü gereksiz yere abartılı şekilde arttırılmıştır. Bu çarpık durum, hem seçim sonuçlarını anti demokratik hale getirmekte, hem de parti liderlerini gereksiz yere güçlendirmektedir. Seçim yasasındaki %10 barajı ve seçimlerde ön seçim zorunluluğu bulunmaması yürütmeyi çok güçlendirmektedir. Yürütmenin bu abartılı gücü, yasama üzerinde etkin olmaktadır.

Yasamanın yürütme emrinde olma durumu çıkarılan yasalarla, yargıyı da yürütmenin adeta emrine sokmaktadır. Örneğin; Sayıştay denetim raporları olmadan tarihte ilk kez bütçe görüşüldü. Başbakan;’Savcılara talimat verdim’diyebiliyor. Ve de üzülerek görüyoruz ki; Bu beyan karşısında yargı hiçbir tepki vermiyor. Yargı ve basının bağımsız olması, insanların da şiddet içermeyen bir şekilde önceden izin almadan gösteri yapma hakları vardır. Bağımsız basının da ülke insanlarına, ülkede olanları bildirme görevleri vardır. Ülkemizde giderek demokratik değerlerden uzaklaşmaktayız. Yargı talimatla işlemler yapıyor, basının büyük bölümü iş dünyasının elinde olduğu için halk gerçek haberleri farklı kanallardan ediniyor. Polis, orantısız şiddet kullanarak toplumun tepkisini çekiyor. Sanki devlet güçsüzmüş izlenimi veren eli sopalı milisler polislere yardım ediyor. Polisin silahlarını olması gereken şekilde kullanmaması nedeni ile onlarca insan gözünü kaybetti. Yüzlerce insan yaralandı. Ölenlerin failleri serbest kalıyor.

Hükümetin bu despotik yaklaşımı ülkemizin borçlarının yaklaşık 20 milyar artmasına sebep olmuş ve de daha önemlisi halkın polise güveni azalmış, ülkemiz insanları süratle kamplara bölünmeye çalışılmıştır. Sokak ortasında, elinde pala ile polislerin yanında dehşet saçan kişi önce serbest bırakılmış, ardından da yurt dışına salınmıştır. Fakat bir ileti paylaştı diye gözaltına alınan çoğu gençler tutuklanmaktadır. Devlet geçmişte güney-Doğu’da yaptığı yanlışı şimdi tüm Türkiye’de yapıyor. Marjinal örgütler bu iyi niyetli polisten, gardiyandan yani devletten şiddet gören gençleri örgütlemek için aç kurtlar gibi beklemektedirler. Bayrak satıcısının durumu bana geçmişte yaşanmış bir olayı anımsattı. Bir gösteri sonrası bazı gençler gözaltına alınmak üzere alanın bir köşesinde polis tarafından toplanır ve merkeze sayı bildirilir. Gençler araca bindirilirken sayının bir eksik olduğu görülür. Amir hemen çevreye bakar bir simitçi orada durmaktadır. Amir hemen emir verir –Simitçiyi de alın. Simitçi şaşkın, fakat simitçi derdini anlatana kadar bir dolu tatsız olaya muhatap olur. Yargı bağımsızsa; Hangi hakim bu garibanı tutuklar. Cezaevinde neler olduğu çarşaf çarşaf gazetelerde yazarken, Adalet Bakanı makamında oturuyorsa pes demekten başka bir şey gelmiyor insanın aklına AİHM(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) bir hafta içinde iki kez polisin orantısız güç kullandığından ve elindeki gaz tabancalarını yanlış kullandığından dolayı Türkiye Cumhuriyetini mahkûm etti. Gelecekte son iki aydır yaşadığımız olaylardan dolayı onlarca belkide yüzlerce ceza yağacak.  Mecburiyetten polisliği seçen iyi niyetli gençlerde arada kalıyorlar. Gözlerinin önünde yaşanan vahşet, onlarında psikolojik dengelerini bozuyor.

Sosyal medyada yeterince yer aldığı için, yaşanmış insan onuruna yakışmayan durumları burada yazacak değilim. Fakat Durumdan fırsat yaratmak isteyen çıkar erbapları, hükümetin ve polisin yanında görünerek kirli işlerini yürütebilirler. Başbakan’ın, Suriye Devlet Başkanı Başer Esat için;

HALKINI KARŞI SİLAH KULLANANLAR MEŞRUİYETİNİ KAYBETMİŞTİR.

Sözü ile yazımı bitireyim.