Ankara Gölbaşı,Sivas ve İstanbul Silivri'de görülen şarbon nedeniyle bir kez daha hayvan hastalıkları gündeme geldi. Yıllardan beri şap, bruselloz, tüberhüloz gibi hastalıklar çok yaygın görülürken, özellikle 2010 yılından bu yana yapılan canlı hayvan ve et ithalatı, denetimsizlik ve yoğun hayvan hareketleri sonucunda mavi dil, koyun vebası, Afrika hastalığı, kuş gribi, deli dana gibi bir çok hastalıkla ilgili riskler arttı.
Hayvan hastalıklarının bu denli artması, hayvan sağlığının Türkiye'de yeterince önemsenmediğini gösteriyor. İnsanların sağlığı için alınan önlemlerin benzeri hayvanlar için alınması gerekiyor.
Hatta hayvan sağlığı daha çok önemsenmeli. Çünkü, bugünlerde şarbon hastalığında görüldüğü gibi hayvan hastalıklarında önlem alınmaması insan sağlığını da tehdit ediyor.
İnsan sağlığı için doktor ne ise, hayvan hastalıkları için veteriner hekim aynıdır. Fakat, veterinerlik hizmetleri ve bu hizmeti veren veteriner hekimlerin önemi hep göz ardı edildi. 1985 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı önemli bir birim olan Veterinerlik İşleri Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatı kapatıldı. Hayvan sağlığı konusu özellikle bu dönemden sonra bilinçli olarak ihmal edildi.
Kamu hizmeti olan veterinerlik hizmetleri özelleştirildi. Kamu denetimi, koruyucu önlemler hep ihmal edildi. Aşı üretimi ihmal edildi. Hayvan sağlığı hizmeti veren, zor şartlarda ve risk alarak hastalıklarla mücadele eden veteriner hekimler yasal haklardan yoksun bırakıldı.
Hastalıkları artıran 3 neden
Hayvan hastalıklarında 3 faktör ön plana çıkıyor. Birincisi, yapılan canlı hayvan, karkas et, ot ve saman ithalatı ile ülkeye hayvan hastalıkları da ithal ediliyor. Yapılan ithalatlardaki denetimsizlik,yasa ve kuralların titizlikle uygulanmaması nedeniyle hastalık riski artıyor. Tarım Bakanlığı kararı ile çok pahallı diye son 6 aydan bu yana besilik ve kasaplık hayvan ithalatında veteriner hekim görevlendirilmiyor. Hayvanları ithalatçı firma veya kişiler seçiyor. Laboratuar sonuçları alınmadan hayvanlar ithal ediliyor. İthalatta uygulanan 21 günlük karantina ithalat yapılan ülke yerine Türkiye'de yapılıyor. Hayvanlarda hastalık varsa zaten ülkeye girmiş oluyor.
İkincisi; ülke içinde hayvan hareketlerinin çok yoğun olması. Türkiye'de hayvanlar sürekli hareket halinde. Özellikle Kurban Bayramı döneminde yoğun bir hareketlilik yaşanıyor. Ülkenin doğusundan en batısına ,kuzeyinden güneyine hayvanlar taşınıyor. O bölgede bir hastalık varsa geçtiği bütün yerlere bulaştırarak son noktaya ulaşıyor. Bu konuda çıkarılan bir çok yasal düzenleme ne yazık ki uygulanmıyor. Hayvan hareketlerinin kontrol altına alınması ve bir yerden başka bir yere taşınırken çok sıkı denetlenmesi gerekiyor.
Üçüncü önemli faktör ise, denetim yetersizliği. Avrupa Birliği'ne uyum yasaları çerçevesinde bir çok yasal düzenleme yapıldı. Avrupa Birliği yasaları, standartları adeta tercüme edilerek bire bir yasal düzenlemeler yapıldı. Fakat, bu düzenlemeler çoğunlukla kağıt üzerinde kalıyor. Uygulanmıyor. İçerde ve ithalatta kamu denetiminin yapılmaması, koruyucu önlemlerin zamanında alınmaması hayvan hastalıklarını artırıyor.
Kurban döneminde hastalıklar neden artıyor?
Hayvan hastalıkları genel olarak kurban bayramı döneminde artıyor. Bunun en önemli nedeni bu dönemde ithalatın artması, hayvan hareketlerinin yoğunlaşması ve denetimlerin gevşetilmesi. Bu nedenle geriye dönük bakıldığında son 10 yılda hemen her kurban bayramı döneminde hayvan hastalıkları daha yoğun olarak görülüyor.
Şap hastalığından ari bölge konumundaki Trakya Bölgesi'nde bile bu hastalık görülmeye başlandı. Avrupa Birliği, şap hastalığından etkilenmemek için Türkiye'ye maddi kaynak sağlayarak kendi sınırlarındaki Trakya Bölgesi'ni şap hastalığından ari bölge konumuna getirdi. Bunu Türkiye'yi çok sevdiği için yapmadı. Türkiye'den Avrupa'ya hastalığın bulaşmaması, taşınmaması için yaptı. Türkiye bundan ders alması gerekirken, bu bölgeyi bile koruyamadı.
Bakan değişince politika değişiyor
Tarımla ilgili genel politikalarda olduğu gibi hayvan sağlığı ile ilgili uygulamalarda da hükümet değişmese bile bakan değiştikçe politika değişiyor. Eski Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, göreve geldikten sonra Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği'nin önerisi ile Trakya'dan sonra Marmara, Ege ve tüm Anadolu'nun hastalıktan ari bölge haline getirileceğini açıkladı. Ancak bu konuda somut adım atılamadan bakan görevden alındı.
Faruk Çelik'ten görevi devralan Ahmet Eşref Fakıbaba, tıp doktoru olması nedeniyle hayvan sağlığı konusunda daha duyarlı olacağı beklentisi vardı. Nitekim yaptığı ilk açıklamalarda doktor olarak hayvan sağlığının önemine dikkat çekti. O'nun döneminde 2018 "Buzağı Yılı" ilan edildi. Buzağı ölümlerinin önlenmesi için çalışmalar yapılacağı açıklandı. Türkiye'de yılda 700 bin buzağının öldüğü, bu proje ile 500 bin buzağının ölümden kurtarılması ile hayvan ithalatına bile gerek kalmayacağı ifade edildi.
Proje özünde çok doğru. Fakat, masa başı geliştirilen ve üreticinin ahırına ulaşmayan bu projede başarı şansı olmadı. Buzağılar ölmesin demekle buzağı ölümleri önlenemiyor. Veteriner hekimlerin çiftçinin ahırına giderek koruyucu önlemler alması, aşılama yapması, çiftçiyi bilgilendirmesi gerekiyor. Bunun da bir bedeli var. Bu bedelin en az bir bölümünün devlet tarafından karşılanması gerekiyor.
Ahmet Eşref Fakıbaba, yeni kabinede görev almadı. Şimdi bu proje de rafa kalkacak. Masa başı hazırlanan projeler çiftçiye ulaşamadığı için buzağı ölümleri önlenemiyor. Hayvan hastalıkları yayılıyor. Buzağılarını ölüme terk eden Türkiye, hastalıklarla etkin mücadele yapılmaması nedeniyle ülke ekonomisi büyük zarar görüyor.
Seferberlik ilan edilmeli
Uzmanlar, hayvan hastalıkları konusunda ülke genelinde seferberlik ilan edilmesi gerektiğini belirterek alınması gereken önlemleri şöyle anlatıyor: "Hayvan sağlığı ve hastalıklarla mücadele için somut projeler uygulanmalı. Ülke genelinde 100 baş ve altı işletmelerden başlanarak sağlık taraması yapılmalı. Veteriner hekimlerden oluşturulacak ekipler ülke genelinde çiftçinin ahırını ziyaret ederek koruyucu aşıları yapması, üreticiyi bilinçlendirmesi gerekiyor. Nasıl ki insanlar için aile hekimleri düzenli olarak tarama yapıyorsa, hayvanlar için de veterinerler tarafından düzenli sağlık taraması yapılmalı. Bu işler masa başı önlemlerle olmaz. İnsanlar sağlık ocağına giderek aşılarını gerekli sağlık taramalarını yapıyor. İnekler,danalar tarım ilçe veya il müdürlüğüne gelemeyeceğine göre veteriner hekimin ahıra gitmesi gerekiyor. Yapılacak bu sağlık taramaları ve gebe inekler takip edilerek sağlıklı doğum yapmaları sağlanırsa ve buzağı ölümleri gerçekten önlenirse ithalata gerek kalmaz."
Bakanlığın şarbon itirafı
Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın 2016 yıl sonu değerlendirme toplantısına sunulan "Şarbon Hastalığı" sunumunda yukarıda özetlemeye çalıştığımız hayvan sağlığı ile ilgili sorunlar itiraf niteliğinde dile getiriliyor. Bakanlık, yaşanan sorunları 5 maddede özetlemiş:
1- Hastalık mihrakları zamanında sisteme kaydedilmiyor.
2- Aşılanması gereken hayvan sayıları tam olarak belirlenmiyor.
3- Hastalık filyasyonu tam olarak tespit edilmediğinden geri izlenim sağlanamıyor.
4- Kordon, karantina tedbirleri yeterince uygulanmıyor.
5- Mihraklarda 5 yıl aralıksız yapılması gereken aşılama programı gerçekleştirilemiyor.
Özetle, bugün şarbon konusunda yaşananlar hemen her hastalık için geçerlidir. Hayvan sağlığı önemsenmediği için hastalıklarla mücadele konusunda başarıya ulaşılamıyor. Bunun suçunu elbette veteriner hekimlere yüklemek haksızlık olur. Hayvan hastalıkları konusunda bir politikanız yoksa, çıkarılan yasalar uygulanmıyorsa, ithalatta kurallar hiçe sayılıyorsa veteriner hekim ne yapsın?