Çoğu kişi kendisi için hedefler belirler yaşamda… Bazısı için hedef, kilo vermektir; “3 ay sonra 6-8 kilo vermiş olsam keşke”dir. Bazısı için bir araba alabilmek, bazısı için tezini bitirmek, bazısı için evlenmek, bazısı için çocuk sahibi olmak, bazısı için gezmek, bazısı için büyümektir ki bu hedefler saymakla bitmez cinstentir… Yaşamla bağı kurdurturlar, yaşamda olduğunu hissettirirler insanın kendisine… Bazısı tüm bunları biraz abartıp takıntıya döndürebilir ki takıntılar da depresif yapılanması olan kişiyi yaşamla bağlantıda tutanlardır ve işlevseldirler…

Kişi, kendini gerçekleştirmenin peşinde, sınırlarının ve sınırlılıklarının sınırında, ötesinde ve içinde hareket etme arzusu içindedir. Tüm bunlar yaşama yaşamı sığdırmak içindir ki, ölüm gerçeğini istese de istemese de içinde “kaygı” olarak taşıyan insanoğlu, gitmeden gerçekleştirsin kendini… Bu kaygı bazen öyle “çok” olur ki, kişi yaşama her şeyi sığdırmaya çalışır… Sonra yorgunluklar, meşguliyetler başlayıverir. Kişinin bırakın arkadaşına, sevdiklerine, etkinliklerine, ÖZÜNE, KENDİSİNE vakti kalmaz… Kişi kendini gerçekleştirme adına çıktığı yolda, aslında kendinden kaçmaya başlamaktadır. Boşluk tahammül edilir gibi değildir artık… Aynı anda yapılan bir dolu iş, hız, tempo, yoğunluk… İlk unuttuğu da kendisi oluverir.

 

Deneyin… Günde sadece 1 dakikayı, telefonunuza, maillerinize bakmadan, biriyle konuşmadan, bir şey “yapmadan” geçirmeyi deneyin. Duyun, dinleyin siz size ne söylüyorsunuz…