Sevgili dostlar; Çokça kullandığımız meşhur bir söz vardır:Allah’a atfen kul hakkıyla huzuruma gelmede ne ile gelirsen gel. Peki kul hakkının olmadığı bir şey tasavvur etmemiz mümkün müdür
Yaşanılan hayatın her türlü alanında ve İnsani ilişkilerimizde,toplumsal hayatınızda ki yaşayış tarzımızda,
konuşmalarımda,birbirimizi görüp selamsız geçişlerimizde, evlerimizde apartmanlarımızla sokaklarımızda
peki..!
Kul hakkı denilince,olmadığı bir yer düşünmek mümkünmüdür ?
**
Kul hakkı nedir ? Öncelikle bunun bir tarifini yapmamız gerekir.
Kul hakkı: Başkalarına ait olan maddi ve manevi hakları gasp etmektir.Bu haklar pek çok çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.Bazen haksız yere alınan bir mal, çalıntı eşya, para, gıybet ve iftira dedikodu selamsız geçmek gönül yıkmak gibi pek çok çeşitleri vardır.Bunlara ilaveten birkaç örnek daha verebiliriz.
Örneğin haksız kazanç elde etmek, aldatmak,yalan,talan (insan kandırma) karaborsacılık ve tefecilik yapmak, tartıda hile yapmak suretiyle eksik tartmak,hakaret etmek, aşağılamak,küfretmek,alay etmek,hafife almak,mahcup etmek, lakap takmak ve bunlara benzer bir çok şey yine kul hakkıdır.
Kul hakkını ödemenin en kolay yolu bu dünyadır. Kul hakkı ahirete ve mahşer gününe kalması büyük bir felakettir. Bu dünyada geçici ve fani mallarla ödenmeyen ve alınmayan helallik Ahirette baki ve ebedi olan kazançlarla bu dünyada ibadet maksadıyla yapmış olduğumuz amellerimizle hakkı gasp edilmiş karşı tarafa ödenecektir. Peygamber (s.a.v)!Efendimiz “Kim bir kul hakkı yemişse hemen o kardeşi ile helalleşsin Mahşer gününe bırakmasın. Mahşer gününde dirhem de geçmez dinar da geçmez.
Böyle olunca o kişinin sevapları alınır hakkı yenen kişiye verilir,şayet sevapları yoksa veya tükenmişse hakkını yediği kişinin günahları o kişiye yüklenir” (Buhari, Rikak, 48) Peygamber Efendimiz (sav) başka bir hadiste ise ahirete kul hakkı ile gelen kişiyi müflis yani iflas etmiş kişi olarak tasvir ediyor: “Müflis, Şu kimselerin,kıyamette, defterinde pek çok namaz, oruç ve her türlü ibadet ve hesât ve zekat,öşür gibi sevabı bulunur.
Fakat bu kişilerin bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Kul hakkına girdiğinden, sevapları bunun hanesinden alınır,haksızlığa uğramış hak sahiplerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilir amelinden bir şey kalmayınca cehenneme atılır.” [Müslim]
Değerli dostlarım! Kul hakkının en tehlikeli olanı yetim hakkı ve kamuya olan haklardır. Kamuya ait malları yemek zimmetine geçirmek ve bu mallara zarar vermek aynı zamanda israfta böyledirler.
Peki kamu israfı nasıl olur. Kamuya ait malları elinde tutmak kullanılmasına izin vermemek, yine kamuya ait araç gereçlerle kendine ait işleri görmek, Mesela eşine ve çocuklarına kamunun aracini tahsis etmek kişinin böyle bir hakkı yoktur
Kamu mallarını haksız yere almak, devlet mallarını talan etmek, saçıp savurmak ,zimmetine geçirmek şeklinde olabileceği gibi, hazinenin bu mallarını çeşitli kamu kuruluşlarına ait menkul ve gayrimenkul malları şahsi menfaatler doğrultusunda kullanmak veya bunlara zarar vermek şeklinde de olabilir.
Bu mallarda binlerce hatta milyonlarca insanın hakkı vardır Onun için derler ya! Kamu hakkı yetim hakkıdır.
Bireysel haklarda kul hakkı yenen kişi ile helalleşmek mümkün iken kamuya ait malları yiyen ve zarar veren kişi vergi veren ve o malda kullanma hakkı olan kişiler sayısınca kul hakkına girmiş olur.
Bu nedenle kamu malı yiyen veya zarar veren kimsenin hakkını yediği kişilerle helalleşmesi çok zordur.Kamuya ait malları yemek ve zarar vermek büyük günahlardandır.Nitekim Hz. Peygamber, Hayber savaşında elde edilen ve henüz taksim edilmemiş olan kamuya ait ganimetlerden bazı değersiz eşyayı alan, daha sonra da düşman tarafından öldürülen sahabenin, büyük bir günah işlediğini, bu günahtan dolayı şehit olmadığını belirtmiş ve cenaze namazına katılmamıştır.(Müslim) Kısaca bu konuyu bir misalle anlatmaya çalışayım; Aslında kul hakkı ve kamu hakkın çok geniş bir konudur.Konuyla alakalı bir yaşanmışa yer vermek istiyorum: Bâyezîd-i Bestâmî yağmurlu bir havada Cuma namazına gitmek için evinden çıkar. Sağanak hâlde yağan yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihata duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca camiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir mecusinin duvarını kirlettiği geldi ve üzülerek;
bu kişiyle helâlleşmeden nasıl cuma namazı kılabilirim,başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allah’ın huzurunda durulur diye kendi kendine düşündü ve geri dönüp o Mecusi’nin kapısını çaldı. Kapıyı açan mecusi; buyurun bir arzunuz mu var diye sorunca; "Sizden özür dilemeye geldim dedi.
Mecusi hayretle;"Ne özrü?diye sordu? oda biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru bir hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu."deyince, Mecusi hayretle; "Peki ama ne zararı var? Zaten duvarlarımız çamur içinde. Sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez." dedi. Bâyezîd-i Bistâmî;"Doğru ama, bu bir haktır ve sahibinin rızasını almak lâzımdır." dedi. Mecusi;"Size bu inceliği ve insan haklarına bu derece saygılı olmayı dininiz mi öğretti?" diye sorunca;"Evet dinimiz ve bu dinin peygamberi olan Muhammed (as) öğretti."dedi. Mecusi;"O hâlde biz niçin bu dine girmiyoruz?" diyerek kelime-i şehâdet getirip Müslüman oldu.Yani anlaşılıyor ki kul hakkı da kamu hakkı öyle hafif alınacak bir şey değildir.kul hakkına ve kamuya ait olan haklara gayet dikkat etmemiz gerekmektedir.Allah cümlemizi kul ve kamu haklarına riayet eden kullarından eylesin..
Aziz dostlarım Müslümanım diyen kişi; İslam ahlakını İslamın tarif ettiği adalet’i kendine benimsemeli ve hayatının ve yaşayışının her alanında uygulaması gerekir.
Yoksa; inanmış olduğu dine ve o dine inananlara karşı sorumlu olmaktadır.
dostlarım;Mstecap olunan dualarda buluşmak dileğiyle,Hepinize hayırlı Ramazanlar hayırlı iftarlar.
İlahiyatçı yazar Hüseyin Deniz