Yaşadığımız günlerin âlem dolu anlarından kopmak mümkün değil. Toplumun her kesiminde farklı anlamlar içersinde bu altüst oluş sürecidir. Üstelik yalnızca ülkemize özgü bir bunalım, kriz değildir yaşanan. Geliyorum, geleceğim diyen dalganın çekip bizi de içine alması kaçınılmaz. Bunların ötesinde ülke olarak yaşadığımız özel durumlar, işte bu dönemeçte daha da önem kazanmakladır. Nedir bunlar, derseniz? Terör, ekonomik bunalım, yolsuzluk, yoksullaşma, emeklilerin durumu, seçim arifesinde verilen vaatler, bunları verine getire bilme
Bilmeniz için para ve ödeneği nasıl halledeceksiniz. Halledemezseniz sözünüzden döneceksiniz varsayımları gibi nazariyeler v.s…. .Kuşkusuz bunlara eklenecek birçok şey daha var. Gündelik hayatın akışı içinde dönüp her birine baktığımızda nerede olduğumuzu, nelerle uğraştığımızı daha iyi gözleyebiliriz. Gündelik akış ve bindir problemler bana gençliğimde, Atlantik’te’’ buz dağına doğru giderken eğlenen TİTANİK’İ hatırlatıyor’’ve bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken önemli yerinde bir tespiti içeriyordu, bence.!
Filmde sürüklendiği yerin birazdan çarpılacak bir’’ buzdağı’’ olduğunu görmek algılamak, bunun içinde bir şeyler yapılmasının derdine düşmek başka bilinç, gerektiriyor. Biri göstererek, diğeri anlatarak yansıtır toplumun, insanın gerçekliğini; yaşadığımız güne-zamana bakma yordamını oluşturmaya zemin hazırlar. Bu ülkede yapılan sinemanın, dizilerin, yazılan köşe yazılarının, edebiyatın ne olduğuna bakarak o toplumu okuyabilirsiniz. Dahası, bu alanlarda oluşturulan birikime giderek sözünü ettiğim toplumsal bilinç kapılarından geçirebilirsiniz kendinizi. Bu bağlamda şunu açmak isterim; bugünkü yüzyılda
İnsanların yaşam tarzlarına karışılıyor, fikir ve düşünce özgürlüğü yok ediliyor,’’günah’’diye üç kuruşluk ilaçlık rakı içiliyordu ona da yasaklar getirilip özgürlükler kısıtlanıyor, insanların çağdaş olmayan ilkel bir yaşam tarzı dayatılmaya çalışılıyor. Laik düzeni yıkma çabaları iyi değil! Laiklik dışı zorlamalar iyi değil. Ülkenin bindir sorunu varken karşılıklı küfürleşmeler iyi değil! Fikir ve düşünce özgürlüklerini kısıtlamalar iyi değil! İnsanların yaşam tarzına karışmak iyi değil… Kısacası, bu durumlarda demokratik ve hoşgörülü olmalı herkesin ve kesimlerin birbirleriyle samimi ve içte kucaklaşma zamanıdır. İnsana insan olma bilincini taşıyarak ve insanlığın durumuna iyi bir şekilde bakma duygusu vermektir. İnsanı ayakta tutabilen duygunun ne olabileceğini düşündüm bir anda. Ya farkında olarak yaşamak ya da sürüklenmek, görmemek, hissetmemek… Bilmem siz nasıl görüyorsunuz bu gidişatı sevgili okurlarım. Sonuç olarak: Kendine verdiği sözü tutan, başkalarını da aldatmaz ve öfke, yapa bilememenin çaresizliğidir.