Yaşadığımız müddetçe hayatımızı dengede tutmaya çalışıyoruz. Bütün yaşam amacımız bu sanki. Acıları, sevinçlere denk düşürmeye çabalıyoruz. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi kalakalıyoruz.
Diyelim, birinin sadakatsizliğinin açtığı yaraları, diğerinin sadakatiyle tedavi etmesini istiyoruz. Belki de sırf bu nedenden ötürü, tenimizde ve ruhumuzda açılan onca yaranın merhemini başkalarında arıyoruz. Başkalarında aradığımız içinse bütün aşk ilişkilerimizi, arkadaşlıklarımızı, akrabalık ilişkilerimizi eksik yaşıyoruz. Tabii, bu arada duygusal olarak kısırlaşıyoruz.
Yaşam, çetrefilli bir süreç… Başladığımızdan öncesini yalnızca başkalarının şahitliklerinden öğrendiklerimizle kurguluyoruz. Doğumumuzdan öncesini yani. Özellikle bu dönemde, bu her şeyi öğrenme ve bilme, bütün olasılıklara karşı yeni kalkanlar oluşturabilmek için donanım kazanma aşamasında birçok eksik bilginin varlığından haberdar dahi olmuyoruz. Bütün bilgiyi yüklendiğimizi sanıyor, tastamam bütün gerçeğe sahip bir birey olarak anılmak için elimizden geleni yapıyoruz. 
Oysa… Oysa yaşam gerçekten çetrefilli bir süreç…
Ölümlerin ardından kendimizi avutmak için yeni bir doğuma şahitlik etmek gerekiyor kimileyin. Yeni bir bireyin hayata geldiğini bilmek gerekiyor, onu görmesek dahi. Ölümü, yaşamla temizliyoruz. Onu unutmuyoruz, hayır, sadece onu zihnimizin gerilerine atabilmemizde kolaylık sağlayacak yeni insanlara gereksinim duyuyoruz. 
Sonra yeni duyguları, durumları, olayları keşfediyoruz. İşte o zaman müstehzi bir gülüş yerleşiveriyor dudaklarımıza. Tebessümlerin yerini acılar alıyor ve fakat acıların üstü de yeni mutluluklarla örtülüyor. Hayatla alay etmeye başlıyoruz.
Ardından başka beklentiler…
Başka insanlar…
Tanımadığımız yüzler çıkıyor karşımıza. Bütün bu oyuna, baştan başlıyoruz. 
Yaşam dediğimiz çetrefil bu aslında. Rakipleri belirsiz bir uzun koşu, engeli ve engebesi görünmez. Sadece o engel ve engebeyle, o pürüzle yüz yüze kaldığımızda fark edebileceğimiz kadar bizden ayrıksı ve bizimle bütün. Bu karşıtlıklar büyütüyor hayatta bizi.
Bu kadar karmaşanın, karşıtlığın, zıtlığın arasında yine de herkesi kendine hapseden bir büyüsü var. Tılsım gibi bir şeyi… Kolay anlaşılamayan.
Bu yazıyı ne zaman okuduğunuzu bilmiyorum. Saat kaç olursa olsun ve siz nerede olursanız olun, biraz kendinizi dinleyin. Bu kadar gürültünün arasında biraz kendinize vakit ayırın. Bakın nasıl da iyi gelecek size. Biraz soluklanmaya gereksinim duyuyoruz ara sıra. Hepimiz.
Hayatı dengede tutmaya çalışmaya kısa bir ara vermek, sizce de güzel olmaz mı?
Bizi biraz olsun ferahlatmaz mı bu?
En azından, denemekten korkmamıza herhangi bir neden var mı?

 

Yaşadığımız müddetçe hayatımızı dengede tutmaya çalışıyoruz. Bütün yaşam amacımız bu sanki. Acıları, sevinçlere denk düşürmeye çabalıyoruz. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi kalakalıyoruz. Diyelim, birinin sadakatsizliğinin açtığı yaraları, diğerinin sadakatiyle tedavi etmesini istiyoruz.

Belki de sırf bu nedenden ötürü, tenimizde ve ruhumuzda açılan onca yaranın merhemini başkalarında arıyoruz. Başkalarında aradığımız içinse bütün aşk ilişkilerimizi, arkadaşlıklarımızı, akrabalık ilişkilerimizi eksik yaşıyoruz. Tabii, bu arada duygusal olarak kısırlaşıyoruz. Yaşam, çetrefilli bir süreç… Başladığımızdan öncesini yalnızca başkalarının şahitliklerinden öğrendiklerimizle kurguluyoruz. Doğumumuzdan öncesini yani. Özellikle bu dönemde, bu her şeyi öğrenme ve bilme, bütün olasılıklara karşı yeni kalkanlar oluşturabilmek için donanım kazanma aşamasında birçok eksik bilginin varlığından haberdar dahi olmuyoruz. Bütün bilgiyi yüklendiğimizi sanıyor, tastamam bütün gerçeğe sahip bir birey olarak anılmak için elimizden geleni yapıyoruz. 

 Oysa… Oysa yaşam gerçekten çetrefilli bir süreç… Ölümlerin ardından kendimizi avutmak için yeni bir doğuma şahitlik etmek gerekiyor kimileyin. Yeni bir bireyin hayata geldiğini bilmek gerekiyor, onu görmesek dahi. Ölümü, yaşamla temizliyoruz. Onu unutmuyoruz, hayır, sadece onu zihnimizin gerilerine atabilmemizde kolaylık sağlayacak yeni insanlara gereksinim duyuyoruz.

  Sonra yeni duyguları, durumları, olayları keşfediyoruz. İşte o zaman müstehzi bir gülüş yerleşiveriyor dudaklarımıza. Tebessümlerin yerini acılar alıyor ve fakat acıların üstü de yeni mutluluklarla örtülüyor. Hayatla alay etmeye başlıyoruz. Ardından başka beklentiler… Başka insanlar… Tanımadığımız yüzler çıkıyor karşımıza. Bütün bu oyuna, baştan başlıyoruz.  Yaşam dediğimiz çetrefil bu aslında. Rakipleri belirsiz bir uzun koşu, engeli ve engebesi görünmez. Sadece o engel ve engebeyle, o pürüzle yüz yüze kaldığımızda fark edebileceğimiz kadar bizden ayrıksı ve bizimle bütün. Bu karşıtlıklar büyütüyor hayatta bizi. Bu kadar karmaşanın, karşıtlığın, zıtlığın arasında yine de herkesi kendine hapseden bir büyüsü var. Tılsım gibi bir şeyi… Kolay anlaşılamayan. Bu yazıyı ne zaman okuduğunuzu bilmiyorum.

Saat kaç olursa olsun ve siz nerede olursanız olun, biraz kendinizi dinleyin. Bu kadar gürültünün arasında biraz kendinize vakit ayırın. Bakın nasıl da iyi gelecek size. Biraz soluklanmaya gereksinim duyuyoruz ara sıra. Hepimiz. Hayatı dengede tutmaya çalışmaya kısa bir ara vermek, sizce de güzel olmaz mı? Bizi biraz olsun ferahlatmaz mı bu? En azından, denemekten korkmamıza herhangi bir neden var mı?