Eskiden yaz gelince sebze, meyve fiyatı düşerdi. Tüketici doya doya meyve ve sebze tüketirdi. Son yıllarda fiyat düşüşü bir yana bir çok üründe fiyat artıyor.
Haziran ayı bitmek üzere, tezgahlarda sera domatesi de var, tarla domatesi de. Fiyat 3 liradan başlıyor 8-9 liraya kadar çıkıyor. Yenilebilir bir kilo domates almak için en az 4-5 lira vermeniz gerekiyor.
Limonun kilosu 10 liradan başlıyor. Taze fasulye, barbunya 10-15 lira, kuru soğan ve patates 3 liradan 5-6 liraya kadar çıkıyor. Kiraz 10-15 lira. Kayısı, erik, şeftalinin kilosu 8-10 lira aralığında.
Fiyat artınca alınan meyve-sebze miktarı azalıyor. Tüketici haftalık alış veriş yaparken eskisi gibi 3-5 kilo almıyor. Alamıyor. Bir iki kilo ancak alabiliyor. Avrupa'daki gibi yakında meyve ve sebzeler tane ile alınacak.
Nüfus ve tüketim artışı oranında üretim artmıyor
Üretimin arttığı yaz döneminde yaş meyve ve sebze fiyatı neden bu kadar yüksek?
Bir çok nedeni var. Ama en önemlisi üretim. Nüfus artışına ve tüketim artışına paralel bir üretim artışı yok. Çiftçi para kazanamadığı için üretmiyor. Üretmemesi bir yana o da tüketici oldu. Daha önce yazdığımız gibi kırsalda, köyde üretim yapanlar şimdilerde tüketici oldu.
Geçen yıl olduğu gibi bu sene de bayramda Afyon'da Güney Köyü'ndeydik. Bayram sohbetlerinde "pazara gittin mi?", "soğan çok pahallıydı" "patatesin, domatesin fiyatı düşmedi" sözleri hala kulaklarımızda yankılanıyor. Köyde pazar kuruluyor. Köylü meyvesini sebzesini pazardan alıyor ve fiyattan şikayet ediyor. Elindeki soğan yanlışlıkla düşse yeşerecek topraklarda soğan pazardan, marketten satın alınıyor. Bu insanlar daha önce üretiyor ve satıyordu. Şimdi üretmiyor, satın alıyor. İşte temel nedenlerden birisi bu.
Üretici ile tüketici fiyatını denetleyen yok
Fiyat artışının en önemli nedenlerinden birisi üretici ile tüketici fiyatı arasındaki yüksek kâr marjı. Bayramda İzmir'den Afyon'a giderken üreticilerle konuşuyoruz hepsi ürünün para etmemesinden yakınıyor. İzmir Kemalpaşa'da kilosu 2-3 liradan alınan kiraz, İzmir'deki pazarlarda en az 10 liradan satılıyor. Yani 20 dakika mesafedeki kiraz, üreticiden ortalama 2-3 liradan en iyi kalitede olanı ise 4-5 liradan alınıyor. Bu kiraz tüketiciye kalitesine göre en az 8 liraya, kalitesi biraz daha iyi olanları 10-15 liraya satılıyor. Yani üretici ile tüketici arasında yüzde 100 ile yüzde 400 fiyat farkı var.
Üretici yüksek girdi maliyetleri nedeniyle para kazanamamaktan şikayetçi, Tüketici yüksek fiyattan şikayetçi. Denilebilir ki, kiraz hassas bir ürün, nakliye maliyeti, fire oranı yüksek. Bu hiç de inandırıcı değil. İzmir'in Kemalpaşa İlçesi'nde üretilen kiraz yarım saatte İzmir'e ulaşıyor. Nakliye maliyeti son derece düşük.
Üreticide ucuz,tüketicide pahallı. Buna ne devlet ne de tüketici ses çıkarmıyor. Kimse üreticiye sahip çıkmıyor. Para kazanamayan çiftçi üretimi bırakınca bu kez üretim azalıyor ve fiyat yükseliyor. O üretici de artık tüketici.O'nu bir daha üretime döndürmek kolay değil.
Üretim planlaması ve stok kurumu yok
Üretim planlaması yapılmadığı gibi üretimin çok olduğu dönemde ürünü depolayacak, stoklayarak ürünün az olduğu dönemlerde piyasaya sunacak bir düzenleme kurumu yok. Bunun en somut örneği patates ve soğanda yaşanıyor. Bir yıl ürün çok diye kimse almıyor ve çöpe atılıyor,hayvanlara yem olarak yediriliyor. Ertesi yıl ürün az diye fiyat tavan yapıyor. Son yıllarda kuru soğan 5 liranın üzerine hiç çıkmamıştı. Tüketici onu da gördü. Bir kilo soğan 5 liraya satılıyor. Şairin dediği gibi "yiğit kuru soğana muhtaç" oldu.
Üretim planlaması yok. Planlama olmayınca arz yönetilemiyor. Hükümet seçimle meşgul olduğu için soğan fiyatı ile ilgilenemiyor. Yoksa çoktan ithalat kararı alınmıştı.
Yanlış destekleme politikası
Tarımsal destekler üretime verilmiyor. Devletin olanakları ölçüsünde bütçeden tarımsal destekleme için kaynak ayrılır. Bunun için Tarım Kanunu'na göre Gayri Safi Milli Hasıla'nın en az yüzde 1'inin ayrılması gerekiyor. Fakat, 2006'dan beri bunun sadece yarısı ayrılıyor. Tarıma ayrılan bütçe de amacına uygun ve verimli kullanılmıyor. 2018 yılı için ayrılan 14 milyar liralık destek üretimi planlamak için kullanılmıyor. Bu para amaçsız,hedefsiz bir şekilde çiftçiye dağıtılıyor. Oysa destek bir araçtır. Hangi ürünlerin üretimini artırmak istiyorsanız ona daha çok destek verirsiniz. Üretimini düşürmek istediğiniz ürüne daha az destek verirsiniz. Fakat, üretim yapsın yapmasın herkese destek veriliyor. Çoğu yerde de desteği üreten değil, tarla sahibi alıyor. Yani tarlayı kiralayarak üretim yapan değil, mülkün sahibi alıyor. Bu nedenle tarla fiyatları çok yüksek.
Girdi fiyatları yüksek
Tarımsal üretimde kullanılan girdilerde Türkiye büyük oranda dışa bağımlı. Girdiler ithalatla karşılanıyor. Dövizdeki artışa bağlı olarak maliyetler yükseliyor. Bu maliyet fiyatı artırıyor.
Örgütlenmede ciddi sorunlar var. Üretici örgütsüz ve güçsüz olduğu için üretimden ürün satışına kadar hep ezilen taraf oluyor. İzmir'de Büyükşehir Belediyesi'nin kooperatifler üzerinden yaptığı destek sonucu üretici daha iyi koşullarda üretim yapıyor. Yani Tire'de süt üreticileri için kurulan model, Kemalpaşa'da kiraz üreticileri için de kurulmalı. Bu model ülke geneline yayılmalı.
Özetle, vahşi kapitalizm kurallarının hakim olduğu Türkiye'de üreten de tüketen de kaybediyor. Doğru, ilkeli, üretenden ve tüketenden yana ulusal politikalar uygulanmadıkça yazın gelmesiyle meyve sebze fiyatı ucuzlamaz.