1980 Üniversiteden mezun olduğum yıl.. Çok sevdiğim arkadaşım Müfetter, beraber İstanbul’a gidelim ablam davet ediyor, bak okulda bitti, daha görüşemeyiz diye beni ikna etmeye çalıştı. Çok arzu ediyordum görmediğim farklı büyük bir şehir ne de olsa! Sınıfı doğrudan geçmiştim, ödül olarak beni gönder diye ısrar ettim babama…Sağ olsun kırmadı beni.. O zamanlar İstanbul’a gitmek şu an Amerika’ya gitmek gibiydi bana göre.. Hatta aile büyüklerimden biri “kız çocuğu tek başına gönderilir mi İstanbul’a” diye sitem etmiş babama, sonradan öğrenmiştim. Kendince haklı olabilir, kızmadım, üzüldüm sadece..
19 yaşındaydım.. İstanbul’un İstanbul olduğu zamanlar. Gençlik, heyecan, büyükşehir, ve en sevdiğim arkadaşım…Gördüğüm güzellikler sarhoş ediyordu insanı.. Saymakla bitmeyen , tarihi yerler, müzeler, saraylar, parklar, Belgrad Ormanı, Çamlıca Tepesi, camiler, tüm adalar, vapur turları aklınıza ne gelirse.. Tam 15 gün doya doya gezdiğim İstanbul..
Kaldığımız ev , Beşiktaş sınırları içinde tarihi bir park olan Yıldız Park’ının yanından geçen yokuşun tepesindeydi.. Gezme işimiz bitip eve dönüş vaktimiz geldiğinde yorgun bir vaziyette, etrafı kalın taş duvarlarla örülmüş, 280-300 bin metrekare büyüklüğünde bir alanı olan, yıllanmış ağaçların gölgesinde , toprak yollardan güle oynaya tırmanarak eve geçerdik parkın içinden..
Bu konuya nerden geldim.. İki gün önce İstanbul’daydım. Konakladığımız otel Yıldız Parkı’nın Beşiktaş tarafı değil de en yüksek tepe bölümündeydi. Sessiz, sakin ve aşırı soğuk bir yer.. Denizden yüksekliği oldukça fazla, O yüzden tıpkı yaylada gibisiniz ayrıca tertemiz hava.. Bir taraftan da 20 dakikada Ortaköy’desiniz yürüyerek. O sabah erkenden, yürümek için attım kendimi dışarı ..4-5 kişi dışında bomboştu park. Gençliğimde gördüğüm park, bu park değildi sanki. Benim gibi o da çok değişmişti.. Huzur vardı orda.. Ruhunu dinlendirmek , sağlıklı yaşamak isteyen muhakkak uğramalı bu yemyeşil güzelliklere.. Sağım solum ağaçlarla dolu.. O gördüğümde fidan olanlar şimdi devasa ağaç olmuşlar sanki . (400 yıllık ağaçlar…) Pek anlamam ağaçlardan Karadenizli olmama rağmen ama bir görevliye sordum ne ağacı bunlar diye. 120 den fazla ağaç türü var dedi.. Menengiç, ardıç, meşe, porsuk, at kestanesi, akasya, Çin şemsiyesi vs. saymaya devam etti.. Yeşil ağaçların arasından kendini gösteren İki tane köşk dikkatimi çekti.. Düğün salonuna giren damatla gelin gibi süzülüyorlardı koca meydanda. Onların da uzun uzun hikâyelerini anlattı görevli memur. Ben yine o yaşanmışlıkların hayaline daldım.. Malta Köşkü ve Çadır Köşkü.. ( Kullanım hakkı İstanbul Büyük Şehir Belediyesine verilmiş şu an) Gezip görülmeye değer bir park..
Beni 42 yıl önceye götüren bu Yıldız Park’ına ve görevliye teşekkür ediyorum.