Ağlamak insani bir duygudur. Çocuklar, konuşamadıkları için sorunlarını ağlayarak dile getirirler. Acıklı bir film izlerken de insanlar ağlayabilirler. Yakın çevremizde cereyan eden elim olaylar karşısında da ağlarız. Kadınlar erkeklere göre daha fazla ağlarlar. Çünkü Kadınlar daha hassas ve de duygusaldırlar. İnsanlar yaşlandıkça daha kolay ağlarlar. Özellikle erkekler gençliklerinde gizledikleri gözyaşlarını öyle bir salarlar ki, şaşar kalırsınız.
Kimin ne zaman yaptığı bilinmeyen ağlayan çocuk tablosu hala kahvehane duvarlarında durmaktadır. Ülkemizde yakın zamana kadar en çok ağlatan filimler çok iyi gişe yapmışlardır. Halkımız kendisini ağlatan, üzen olaylara her zaman ilgi duymuştur. Hala TV dizilerinde hüzünlü çekimler çok izlenmektedir. Yıllarca ilkokullarımızda baştan sona hüzün dolu Kemalettin Tuğcu kitapları çocuklarımıza okutulmuştur.
İnsanlar duygulanıp ağlayabilirler. Ülke yöneticileri de insandır. Duygulanıp ağlayabilirler. Doğal olarak yoğun çalışmanın getirdiği aşırı yorgunluk sinirlerini yıpratmış olabilir, bu nedenle ani duygu kabarmaları olabilir.
Başbakan, her konuya müdahil olduğu için, her konuyu çok iyi bilmek ve gündem belirlemek için çok çalışırken, yıprandığından yanlış yerlerde ağlıyor. Bu durumun izleyici bulabileceğini bilen televizyon kanallarıda yayını kesmeyip dakikalarca ağlayan bir başbakan gösteriyorlar. Yılmaz Özdil, bir köşe yazısında, başbakanın ağlaması gerektiğini düşündüğü ama ağlamadığı yerleri yazdı. Fetullah Gülen, Ahmet Davutoğlu Bülent Arınç ve R.T.Erdoğan kezlerce televizyon kameraları karşısında ağladılar. Yakın zaman önce Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde elliden fazla yurttaşımız hain bir pusuda öldü. Başbakan ne ağladı ne de günlerce gündemde tuttu. Ama konu Suriye Mısır veya uzak-doğu olunca Ahmet Davutoğlu dahil ağlaşıyorlar.
Baştan beri izlenen yanlış dış politika ülkemizi hem yalnızlaştırdı. Hem de ekonomimizin dengelerini bozdu. Dolar tarihinin en yüksek noktasına geldi. Borsa tepe takla, yükselen döviz yeni zamları getirecek. Bu farkı halk olarak biz ödeyeceğiz. Bugüne kadar ülkeyi yönetenler birçok hata yaptılar ama hiç biri oluşan zararı ödemedi. Sürekli halk ödedi. Bu seferde R.T.Erdoğan ve ekibi gider, kalan faturayı bizler öderiz.
Başbakan her sıkıştığında geçiyor kameraların karşısına başlıyor ağlamaya, halkıda ağlatmak için, alanlarda Arap aksanı ile bir çocuğun kuran okuduğu arabesk kaseti en yüksek sesle tüm insanlara dinletiyorlar. Başlıyor, cahil fakir fukara ağlamaya böylece ağlama kardeşliği oluşuyor. Mao’nun dediği;’Her nerede tanrı ve dinden çok bahsediliyorsa orada mutlaka bir sömürü vardır’.
Başbakan 2002 yılından beri zaman zaman ağlıyor. Her geçen gün yıprandığını, işlerin iyi gitmediğini görmeye başladı. Bu durum egosu yüksek bir lider için kabullenilmesi oldukça güç bir durumdur. Özellikle Gezi olayları toplumsal muhalefeti yükseltti. Daha da önemlisi bir araya gelmesi oldukça güç muhalif unsurlar birbirine yaklaştı. Kısacası içerde ve dışarıda işler iyi gitmiyor.
Yerel seçimler yaklaşırken yükselen muhalefete, bir de Ankara B.Şehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in ODTÜ içinden yol geçirme yanlışı eklenince başbakan ağlamasında ne yapsın.
Bizler dışarıdan görüyorsak mutlaka Başbakan ve yakın çevreside görüyordur, işler içerde ve dışarıda hiçte iyi gitmiyor.
-Ekonomi her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Büyük kriz geliyor
-Adı konmamış bir savaşın içindeyiz. Büyük savaşta kapıda
-PKK ve Abdullah Öcalan’la varılan uzlaşma her an bozulabilir. Verdik ama kurtulamadık.
-AKP ve Başbakan sayesinde kavga etmediğimiz komşumuz kalmadığı gibi hızımızı alamadık Birleşmiş Milletlerle bile dalaştık.
İspanya’da kurulan Endülüs Emevi Devleti’nin son padişahı,3. Hişam, ülkesini çok kötü yönetmiş. Sonunda İspanyollar Emevi Devletinin kötü yönetiminden doğan zafiyetini anlayıp, saldırınca savaşı kazanmış ve Cordoba’yı ele geçirmişler. Yakınları ile canını zor kurtaran 3. Hişam, Cordoba’nın yanışını bir tepeden izlerken ağlamaya başlamış. Yanına yaklaşan annesi,- Adam gibi ülkesini yönetemeyenler, işte böyle ağlarlar. Demiş.