Aile kurumundaki mutluluğu gölgeleyen ya da ortadan kaldıran pek
çok noktanın olduğu söylenebilir. Bir kısmına işaret kabilinden şunlar söylenebilir:
1-) Hısım ve akrabaların kötülenmesi:Ne bay ne de bayan; hiç kimse, hayat arkadaşının kendi akrabalarını tenkit etmesini ya da küçümsemesini hoş karşılamaz. Bu durum mutluluğu sarsan önemli
bir husustur. Zaten karı-koca olan bu fertlerin akrabaları da artık ortaktır. “Senin
akraban”, “benim akrabam” tabirleri hatalıdır. Çünkü akrabalar artık müşterek olmuştur.
Ancak, özellikle karşı tarafın akrabaları küçümsendiğinde ya da horlandığında nefis
devreye girer ve kendisine özel pay çıkarır. Hatta kişisel tercihlerin horlanmasını
ya da alaya alınması da bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Karşılıklı alay etmeler
ve küçümsemeler sıkıntının temel faktörlerinden birisidir. Bu yüzden bu hataya düşmemek
gerekir.
Aile arasını bozan yuvaları yıkan dedikodu
Aile mutluluğunun baş düşmanlarından bir tanesi de dedikodu alışkanlığıdır.
Önemli sohbet ve okumaların ihmalinden kaynaklanan bu hastalık, mutluluğu dinamitlemektedir.
Dedikodulara önem veren ailelerde huzur aramak hayaldir. Herkes, her an patlamaya hazır bir dinamit gibidir. Ayrıca, dedikodular dolayısıyla ortada bir güvensizlik vardır. Dedikodulara önem vermemek problemi hafifletir. Dedikodular, her zaman beraberinde yeni dedikodular üretir. Önemsenmediği takdirde kökleri kurur.
Haydar arasındaki ihmalkarlık ve sadakatsizlik.
Aile toplantıları, özel vakit ayırmalar ne kadar mutluluk vesilesi ise bunun ihmali de o denli sakıncalıdır. Kâinatta boşluğa yer yoktur. Sevgi ve
ilgi ile doldurulmayan gönülleri mutsuzluk ve fitne bulutları kuşatır. Aile efradının
ihmal edilmesi, huzursuzluk, mutsuzluk ve güvensizlik duygularını geliştirir. Bu
yüzden aile fertlerinin birbirlerini kesinlikle ihmal etmemeleri gerekir. Basit
gibi algılanan “vakit ayırma” ve “değer verme” hususları son derece önemli, mutluluk
sağlayan etkenlerdir.
Aileler arası ekonomik durum maddi yönün ortaya çıkması.
Ekonomik refahın her zaman mutluluk getirmediği bilinen bir husustur.
Aile bireylerinin birbirlerinin manevi değerlerine önem verme yerine maddede boğulmaları,mutsuzluk kaynağı olabilir. Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir; göz ise maneviyatta kördür.
Aşırı istekler yersiz zamansız harcamalar, maddi çıkar.
Her şeyin bir makul zamanı olduğu gibi; talep ve istekler için de“ eşref saati” kollamak en doğrusudur. Uygunsuz bir zamanda veya ortamda iletilen
bir takım talepler makes bulmadığı gibi mutsuzluk ve sıkıntıyı da beraberinde getirir.
Bir yaratılış mucizesi olarak insanı şekillendiren Yüce Allah, bu mucizenin devamını da kadın-erkek birlikteliğine; yani kutsal aile kurumuna bağlamıştır.
Kur’an’ın deyimiyle “ülfet ve ünsiyet” hikmetine dayalı olan bu birliktelik çeşitli esaslar üzerine bina edilmiştir.
Her şeyden önce,aile içi mucize, bir “aile mahremiyeti”
çerçevesinde meydana gelmekte ve mahremiyetin sırrı “özel bir sevgiyle” pekişmektedir.
Bu sevgi, aslında insanın tabiatında derç edilmiş olan “çok özel bir ruhi durum”
ile gerçekleşir ve bu bir zorunlu bir ihtiyaçtır.
Önemli bir psikolojik temel olan söz konusu ilke, “insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut olmasıdır” şeklindeki tespitle kendini gösterir. Gerçek anlamdaki mutluluk, karşılıklı kalbî bağla gerçekleşir.
Ancak bu sıradan bir bağ değildir.
Mutluluğu temin eden diğer bir esas da ailedeki temel anlayışın
ahlaki normlara uygun olmasıdır. Zaten, ahlakilik de, çirkin huylardan uzak durmakla
sağlanır ki, bu da iman temeline dayanır.
“Kalbe mukabil bir kalb” formülüyle kurulan ailelerde gerçek anlamda sevgi, aşk ve şevk değişimi vardır. Bunun sonunda da: “Ebedi arkadaşlık” anlayışı
gelişir. Bu gelişme sonucunda da hedefler büyütülür.
Aynı Allah’a inanan, kâinattaki eserleriyle ve görünün tecellileriyle
tanınma durumunda olan yüce Yaratıcı, kurulan müesseseyi, cennetten bir köşe haline
getirir. Böylece: “Her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti kendi hanesidir” hakikati gerçekleşir.
Mutluluğun o sihirli sırrı kişinin kendi elinde olan bir şeydir.
Herkes hayatının senaryosunu kendisi yazar ve o senaryoyu oynar.
Onun içindir ki; her ne olursa olsun dünya üç günlük de olsa, kul her zaman yaşama, yuva kurma, mutlu olmanın peşindedir.
Mutlu bir ailenin temelini, oluşturan en önemli nedenler nedir diye soranlara,mutlu bir aile mutlu insanların eserleridir.
İlahiyatçı yazar ✍️ Hüseyin DENİZ