Çağlar değiştikçe senaryolar da gelişip değişiyor. Geçmişte Yaşar Kemal romanlarında anlatılan, ağa, jandarma ve eşkıya öyküleri, bugün kü Dünyamızda gelişen teknoloji verileri ile evrensel boyutlarda yaşanıyor. Geçmişte her ağanın dağda beslediği bir eşkıyası olurdu. Eşkıya şımarınca, jandarma ağaya ziyarete gelirdi. Ağada konuyu anlar, eşkıyasını bir şekilde ortadan kaldırır ama kısa bir süre sonra da yeni bir eşkıyayı dağa salardı. Bu bizim coğrafyamızda olduğu gibi sömürü düzeninin olduğu her feodal yapıda vardı. Feodal yapıdan kapitalist yapıya geçilince, yerel boyuttan evrensel boyuta taşındı bu kara oyun. Şimdi evrensel boyutta emperyal güçler, bu ve benzeri yöntemlerle ülkeleri yönetiyor ve de sürekli sömürüyorlar.

                Ülkeniz ikinci Dünya savaşından sonra, Marşal yardımı ve de ardından gelen NATO’ya katılmamızla başlayan süreci hala yaşamaktadır. Demiryollarının yerine karayolunu tercihimiz, Kore savaşına asker göndermemiz, köy enstitülerinin kapatılması, devletçiliği batırmamız v.b. sonucunda buralara geldik.

                2000 yılından beri ülkemizi yöneten AKP giderek, despotik bir yapıya doğru ülkemizi götürmeye çalışmaktadır. Yoksul ve de eğitimsiz kesimlerden din sömürüsü ile sağladıkları iktidarlarını kalıcılaştırmak için güçlerini kullanarak anti demokratik yasalar çıkarmaya çalışmaktadırlar.

                Yoksul ve eğitimsiz kesimleri çoğaltmak için eğitim sistemini değiştirerek dini motifleri öne çıkarmaya çalışmaktadırlar.

                AKP ve R.Tayyip Erdoğan, yola çıkarken söylediklerinden oldukça farklı yerlere gelince, çıkar veya iyi niyetle destekleyen asli olmayan yandaşlarını yitirdiler.

                AKP ve R.Tayyip Erdoğan’ın gizli iktidar ortağı F.T yandaşları patronlarının düğmeye basması ile harekete geçtiler. Aynı tabana hitap eden, AKP ve F:T, birbirlerini çok iyi tanıdıkları için kavgada çetin geçiyor. Birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya döküyorlar. Bakalım daha seçime kadar neler ortaya çıkacak.

                Mavi Marmara olayı ile başlayan, MİT soruşturması ile tırmanan süreç dershaneler derken 17 Aralık sürecine kadar geldi.

                AKP ve R.Tayyip Erdoğan, bu gelişmeler sürecinde Gezi olayları ile iyice yıprandı. Durumu kurtarmak için; Radikal gazetesinde aylar önce Özgür Mumcu’nun dediği gibi ’BEN YAPMADIM MİKİ YAPTI’ diyerek Ergenekon ve benzeri dosyaları, FT yandaşlarının yaptığını hatta şaibeli olduklarını yakınları tarafından söylettiler. Oysa herkes biliyor ki; Bire bin katarak, insanlar itibarsızlaştırıldı. Hatta ordu yıpratıldı. Ve bu operasyon AKP ve F.T ortak yapımı idi.

                Suriye olayları, sosyal medyaya sansür, HSYK düzenlemesi, tapeleri ortaya saçılan medya baskıları, toplumu galeyana getirebilecek toplumsal olay yalanları ve daha da kötüsü kanıtlanmamış konularda yandaş medyanın aylardır yaptığı kışkırtıcı yayınlar. Gezi eylemleri ile başlayan herkese, polisin orantısız güç kullanımı giderek tırmanıyor. Futbol maçında atılan siyasi sloganlar para cezalarına neden oluyor. Toplumun herkesimi sürekli AKP hükümetinin aldığı yanlış kararlar nedeni ile geriliyor ve bölünüyor.

                Bu gelişmeler doğal olarak ekonomik, güven ortamını da olumsuz etkiledi. Her yüz liralık ihracat için ortalama 65 liralık dışalım yapan ülkemiz doğal olarak sürekli cari açık veriyor. Bu kadar yalan ve başarısız anti demokratik gelişmeler karşısında yabancı sermaye çekilince gelsin enflasyon. Artan kurlar işsizliği de beraberinde getirir.

                On yıldır övgüler almaya alışmış olan Başbakan R.Tayyip Erdoğan, bu gelişmeler karşısında panikledi. Ve de akla gelmeyecek yasaları meclise taşıdı. Yargıyı yürütmenin emrine alabilmek için çabalar harcıyor. Yıllardır bilinen fakat kanıtlanamayan konular ortaya çıktıkça daha da hırçınlaşarak önüne geleni azarlamanın ötesinde tehdit ediyor.

                Bu gelişmeler karşısında, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile iki arada bir derede kalıyor.

                Bu ve de benzeri hezeyanları ülkemiz 1958 den beri yaşamaktadır. Geldikleri gibi gitmeyi bilmeyen seçilmişler ülkemizde demokrasinin önünde maalesef engel oluşturmaktadırlar.

                Demokratik seçimle işbaşına gelen yöneticiler, bir de seçimle gidebileceklerini kabullenebilseler sanırım ülkemizde demokrasi biraz daha erken gelir.