İçimizden bazıları şiire sevdalı, şiire âşıktır. Engelleyemez bu aşkı. Büyütür. Çocuk bakar gibi bakar aşkına. Her an sahip çıkar, destek olur. Paylaşamaz kimseyle… Eğer bu sözlerimi hak veriyor iseniz şiire âşık olan benden birkaç şiir bu hafta…

UZUN BİR TIRMANIŞIN ARDINDAN!

Gözlerinin içinde derin deniz dalgaları,

Bugün de hayat fırtınalı.

Kararan aydınlığımda seyre dalıyorum,

Derdime inat yaşamımı.

 

Kalbime gözlerinin gizini alarak,

İnatçı karanlıklarda yolunu bekledim.

Yıldızlara bakıp da sonsuz ufka dalarak,

Aylarca ırakda, hayalini özledim.


Yüreğimde tozlu raflarda sakladığım özlemin,

Adı konmamış sevda yığınları.

Odamda karanlık, nefesimi dar eden hasretin,

Yüzümde senden gizlediğim gözyaşları.


“Unut şimdi sen o artık dönmeyecek”

Diyor bazı geceler, kalbime saplanan eller.

İnan ki kalbimde yanan bu ateş hiç sönmeyecek,

İşit artık feryadımı, gel artık sevgilim gel.

 

Ayağa kalkıp bir adım atabilsem, keşke;

Son sürat koşarım yalnayak.

Viraneliğimi, göçebeliğimi görse;

Yağmurda ıslanırız ağlayarak.

 

 Gökyüzüne serpilenlerle konuşuruz geceleyin.

Zamanı geri ister bu yekpare.

Acep hangi geç kaldıklarına koşar?

Velakin kader dizginlerini tutuverseydim elimde.

 

Ölümü tadıyorum gündüz gece,

Sayıklıyorum adını.

Sayamadan geçti ömrüm günlerce,

Unutmadım aşkını.

 

Ve şimdi içime doluyor sonsuz bir hüzün,

Benim cananım yalnız arşta saklı.

Bir firkatle emri verir tütün,

Vuslat gelir amma bedenim haramlı.


Aşkıma aşkından başka aşk değmesin!

Yüreğini aç yüreğime,

Dikkatli ol kimse görmesin.

Yüreğini aç yüreğime.

PARMAKLIKLAR

Ardı arkası yok bu yasağın!

Tutsaklığın sonu gelmiyor.

Günleri sayıyorum.

Sonra saatleri,

Ve bekleyişleri...

Aşamıyorum duvarları,

Takılı kalmış gözlerim:

Parmaklıklara.

Adı var...

Ses yok!

Düşünmek suç?

Geçmişi sildim.

Ellerimde parmaklıklar...

Suçsuzlukla baş etmeye çalışırken;

Geri iteleyen gardiyan.

Hesap sorar!

“sen kimsin?

Nesin ki düşüncelerime karışıyorsun?”

Diyorum.

İçimdeki sesle...

Ellerim parmaklıklarda.

Parmaklıklar kana bulanmış!

Kan canda!

Can?

Kalmamış...

İNSAN                

Uzun uzadıya düşlemek gerekiyordu doğayı,

 Bir kavak ağacının gövdesine yaslanabilmeli insan…


Dalların arasından sızan ışınlara yüz çevirmeden;

Gözleri kamaşmışcasına kapatmalı insan…

 

Tüm sıkıntıları eşelemeli yeri geldiğinde;

Derdine yabancılaşıp, eleştirmeli insan…


Tarafsızlığın tarafını tutup,

Hatasını anlamalı insan…


Güneş batana kadar kavak ağacıyla dost olunmalı;

İki üç saatlik şekerlemesini dost kucağında yapmalı insan…


Yıldızların nasıl geldiğini göremeden,

Şaşkınlığına gülmeli insan…


Bir gitar yalnızlığıyla ateş yakmaktansa deniz kıyısında,

Güvendiğinin kollarında uykuya dalmalı insan…

 

Tan yeri ağarmaya başlar, kuşlar şarkılarını söylerken,

Çiğ damlalarıyla yüzün yıkamalı insan…


Sana dokunmadan işine bakan karıncaları,

Tek tek selamlayıp, evinin yolunu tutmalı insan…


Eğer içindeki dertler yok olmuşsa ağacından uzaklaştığında;

İşte o zaman mutludur o insan!

SESSİZLİĞİN SESİ!

Sessizliğin sesi kapımı çaldı dün gece,
Buğulu gözlerle karşıladım.
Loş ışıkların eşliğinde oturduk sessizce.
Sütlimandı her yer.
Gözgöze baktık saatlerce,
Çoğu zaman boğuldum o sessizlikte,
Çoğu zaman da kanatlanıp uçtum.
O hep gözlerimdeydi:
Bakamıyordum.
O hep yaklaşıyordu:
Dokunamıyordum.
O hep canımı yakıyordu:
Hissedebiliyordum.
Bir daha gelme bana!
Rahat bırak artık git başkalarına...
Kapımı çalıp durma!

Sessizliğin sesi kapı çaldı dün gece,
Buğulu gözlerle karşıladım.
Oturdu bir köşeye...
Ben konuşmaya başladım,
O da dinlemeye.
Yorulduğumda sustum,
Sustuk.
Bekledik sessizce...
Gelme bana dedim;
Sustu.
Rahat bırak artık git başkalarına dedim,
Konuşmadı,
Sustu.
Kapımı çalıp durma!

Sessizliğin sesi gitti dün gece!
Sessizce...
Yine gelecek biliyorum.
Kapımı çalıp duracak,
Sessizce...

ADI YOK BU HÜZNÜN!

Vadi selamlıyor kızıla dönen güneşi,
Hasret yapışıyor vuslatın eteğine.
Bir derya misali dalgalanıyor hüzün,
Tüm acılar aynı tadı veriyor türküme...

Bir muhabbet-i hoşlukla dolar içim,
Irmak boyunca sıralanan ağaçlar selamlıyor beni...
Bir bir yapraklarını savuruyor gözlerim.
Bir sen anlamadın, anlatamadım kendimi...

Hiçbir sevginin adını koyamadım, yılgın özlemlerime,
belki de bu yüzden yalnızdım, yapayalnız...
Kısacık ümitlerimle sarıldım iki hüzün arası huzura,
Ya ben anlatamadım, ya da siz anlamadınız...

Anlaşılmazlıklar vardı gökyüzünde,
Yıldızların seslendiği hüzün çığlık çığlık indi.
Var oluşun anlamı neydi, sebeb-i teslimiyette?
Ya bu rüzgar çok sert, ya da insanlar çok hin'di...

Vuslat umutlarım ekti tohumlarını sözcüklerime,
Birer birer esiri oldum yaşanılan asırların...
Zamanı tanımaksızın çok uzaklara kuruldu hayaller,
Şimdi adı yok hiçbir yaşanılanların...

Hangi hattat yazabilecek söylenenleri,
Karşıdan bakınca hoş gelir zahiri hayat.
Ahir zaman sildi süpürdü ardımdakileri şimdi;
Boynunu bükme ne olur, işte budur hilkat...

Aradığım diyarlarda yokluğunu kıymetim bildim,
Ağır yenilgiler alarak oldum pervane...
Canana dokunamadan mecburen göçtüm,
Vuslatı tanımadan ahuzar oldum ateşte...

GÜLÜMSEMEK

Bende gülümseyebiliyordum elbet.
Zamana,hayata ve kırılganlıklarıma inat hala gülümseyebiliyorum. Çünkü umutluyum yarınımdan. Geleceğimden.

Ve bir gün kucak dolusu kahkahalar yuvarlayacağım kainata; ben buyum diyeceğim.
Ve gideceğim.
İşte o gün öleceğim...

Soluksuz ve acı verenlerden uzak, tek başına...