Nereden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum aslında. Çünkü bundan yıllar önce kapı kapı dolaşıp kendime köşe edinmeye çalıştığım bir arkadaşım vardı yanımda. Bir günümüzü tamamen gazetelere ayırmıştık. Oraya git, buraya git, konuş... Sanki böyle insanlardan yardım dilenir gibiydik. Oysa anlatacak o kadar çok şeyimiz vardı ki! Bizim de anlatmamız gereken şeyler vardı. Gençtik mesela, heyecanlıydık, dolu doluyduk. İçimizin coşkusunu dışarı atmamız gerekiyordu bir şekilde. O şekil de gazetede köşeye yazarlığı olarak düşünmüştük. Evet zaman geldi, zaman geçti, çok sular aktı üzerinden. Belki çok şey başardık, çok şey başarmaya da devam ediyoruz ve bizim hala anlatacak çok şeyimiz var...
Başardık diyorum çünkü bizim yaşımızda, bizim kadar gerçekçi düşünen yoktu belki de. Bizim o yaşlarımızda gezip tozarlarken biz bir şeyler anlatma peşindeydik, kendimize bir yer edinme çabasındaydık. Belki de görülme isteğidir içimizdeki! Bizi de birileri görsün, birileri bizi de okusun, birileri bizi de anlasın... Belki o zamanlar bunun pek ayrımına varamıyorduk. İnsan neyi neden yaptığını çok fazla sorgulamıyor ama aslolan anlaşılmak isteğiyle bulduk kendimize bir yer. Bulduk ve ben o yerde hala devam ediyorum. Burası benim "ikinci yuvam". Burası anlaşıldığım yer, burası anlatmaktan korkmadığım bir yer. Her şeyiyle bana sahip çıkan yer. Bize sorgusuz sualsiz kucak açan bir yer. O günkü heyecanım neyse hala her pazartesi aynı heyecanla bakıyorum sayfaya ve aradan 10 yıl geçmesine rağmen hala aynı gazetede yazmanın mutluluğu içerisindeyim ben.
Gazetecilik dediğimiz zaman gerçekten büyük sorumluluk isteyen bir iş. Mesleğinde "erbap" olmamız gereken bir iş. Köşe yazarlığı birazcık daha yumuşatılmış hali. Çünkü aklına ne geliyorsa yazdığın ve okunduğun bir yer. Ben biraz da bunun bu kadar naif olmasını sevdim sanırım. Sonra köşe sanki yetmedi daha uzaklara açılmamız gerektiğini düşündük. Bir kitap yazdım. Aklımın Odaları. O odalarda neler neler var bir bilseniz? Neler geçti hayatımdan? Şimdilerde ikinci kitabın hazırlığı içerisindeyim. Coşkusu, heyecanı, sevinci, her şeyiyle benim olan bir kitap daha. Kapağında ismim yazan bir kitap. Aslında kızlarıma bıraktığım bir miras. Siz okurlarıma sunduğum açık, yalansız, öz yazılardan oluşan bir kitap daha...
Ve bana yol arkadaşlığı yapan Oğuzcan'ın da artık bir kitabı var. O da söylemek istediklerini toparladı, benimle aynı yolda ilerlemeye devam ediyor. Sanki kendim yapmışım gibi o kadar çok sevindim ki! O kaldırımlarda yürüdüğümüzü hatırlıyorum, o kapılardan girdiğimizi ve şimdi bir kapıdan daha giriyoruz ve bu öyle coşkulu bir an ki! Süreçlerine, sancılarına ortak olduğun bir şey daha. Gelecek nesillere bıraktığımız kıymetli bir varlık daha. Biri eline aldığında "vay be ne kadar güzel kitap yazmışlar" diyecekler. Bu bile o kadar anlamlı ki! Demek ki bizim de bu dünyaya geliş amacımız sizlere bir şeyler anlatmak. Dünya ile bir derdimiz var bizim, bunu anlatmak...
Insan anlaşıldığı yerde mutlu olur derler: bizim anlaşıldığımız yerde kalem ve kağıtlarımızdan ibaret. O kadar çok duygu barındırıyoruz ki her gün içimizde; öfke, sevinç, huzur, mutluluk belki kıskançlık, kimi zaman kin, her şey. Her şey biz insanlar için yaratılmış bu dünyada ve biz de tüm bu duyguları en uç noktalarda yaşıyoruz. Bundan sebep derdimiz çoktur bizim. Yazmamız, anlatmamız gerekenler çoktur bizim. Anlaşılmamız gereken yerler vardır bizim. Biz bu dünyaya geldiysek giderken de bir şeyler bırakmamız gerekir bizim.
Oğuzcan ile aynı yolda ilerlemenin haklı gururu içerisindeyim. Kalbini ve ruhunu bildiğin bir insanın güzel işler başardığında takdir etmeyi öğrenmeli insan aslında. Ve ben bunu en içten dileklerimle takdir ediyorum. İlk kitabın siparişini verdim, okuyunca daha detaylı anlatırım size. Darısı diğer kitaplarının başına. O zaman haydi hepsine hayırlı ola...